Her büyük başlangıcın ardında genellikle bir tutku vardır. Bir fikre, bir insana, bir ideale duyulan o ilk ateş… O heyecanla uykusuz kalınır, kahve soğur, zaman anlamını yitirir. Tutku, başlangıç enerjisidir; varlığın “evet” deyişidir.
Ama mesele tam da burada başlar: O ateş ne kadar yanar?
Tutku, tıpkı bir kıvılcım gibidir. Parlak, etkileyici ama geçicidir. İnsan tutkuyla başlar çünkü tutku motivasyonu doğal olarak üretir. Fakat bir süre sonra hayatın ağırlığı devreye girer: faturalar, sorumluluklar, beklentiler ve hatta bazen sıradanlık. İşte o zaman sahneye başka bir oyuncu çıkar — azim.
Azim tutkudan farklı bir enerji taşır. Daha sessizdir, daha sabırlıdır, daha az gösterişlidir. Tutku “isterim” der; azim “devam ederim” der. Tutku koşar, azim yürür ama asla durmaz.
Bu yüzden her kalıcı başarı, tutkunun değil, azmin meyvesidir.
Bir ressamın atölyesinde sabahladığı geceleri düşünün. İlk tabloda tutku vardır, onuncuda hâlâ tutku vardır, ama yüzüncü tabloda yalnızca azim kalır.
Bir öğrenci sınavın ilk haftasında büyük bir istekle çalışır; üçüncü haftada sadece azmiyle masada oturur.
Bir girişimci, projesinin ilk günlerinde heyecanla dolar; ama şirketin kriz döneminde onu ayakta tutan şey artık tutku değil, sabırla örülmüş azimdir.
Toplum olarak biz genellikle tutkuyu yüceltiriz. “Tutkulu insanlar dünyayı değiştirir” deriz. Oysa dünyayı gerçekten değiştirenler, tutkularını azme dönüştürmeyi öğrenenlerdir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet ideali, tutkuyla başladı ama onu yaşatan azimdi.
Einstein’ın merakı tutkuydu; yıllar süren deneysel ısrarı azim.
Bir anne çocuğunu sevgiyle büyütürken tutkuyu hisseder; her sabah aynı sorumluluğu yeniden üstlenmesi ise azimdir.
Çünkü tutku, bir fırtına gibidir: gelir, etkiler, sarsar ama geçer.
Azimse toprağa benzer: sessizdir, ama her tohumu sabırla taşır.
Belki de insanın en büyük olgunluğu, tutkunun coşkusunu kaybetmeden azmin sessizliğini öğrenebilmesidir.
Tutkuyla başlamak, insanın doğasıdır; azimle bitirmek ise bilgelik.
Sonuçta sorunun cevabı basittir:
Evet, tutkuyla başlayan şey, ancak azimle bitebilir.
Çünkü tutku seni başlatır; azim seni bitirir.
Ve insanın gerçek gücü, başlangıçta değil, devam edebilme KAS'ında gizlidir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Pervin Özovacı
TUTKUYLA BAŞLAYAN , AZİMLE BİTEBİLİR Mİ?
Her büyük başlangıcın ardında genellikle bir tutku vardır. Bir fikre, bir insana, bir ideale duyulan o ilk ateş… O heyecanla uykusuz kalınır, kahve soğur, zaman anlamını yitirir. Tutku, başlangıç enerjisidir; varlığın “evet” deyişidir.
Ama mesele tam da burada başlar: O ateş ne kadar yanar?
Tutku, tıpkı bir kıvılcım gibidir. Parlak, etkileyici ama geçicidir. İnsan tutkuyla başlar çünkü tutku motivasyonu doğal olarak üretir. Fakat bir süre sonra hayatın ağırlığı devreye girer: faturalar, sorumluluklar, beklentiler ve hatta bazen sıradanlık. İşte o zaman sahneye başka bir oyuncu çıkar — azim.
Azim tutkudan farklı bir enerji taşır. Daha sessizdir, daha sabırlıdır, daha az gösterişlidir. Tutku “isterim” der; azim “devam ederim” der. Tutku koşar, azim yürür ama asla durmaz.
Bu yüzden her kalıcı başarı, tutkunun değil, azmin meyvesidir.
Bir ressamın atölyesinde sabahladığı geceleri düşünün. İlk tabloda tutku vardır, onuncuda hâlâ tutku vardır, ama yüzüncü tabloda yalnızca azim kalır.
Bir öğrenci sınavın ilk haftasında büyük bir istekle çalışır; üçüncü haftada sadece azmiyle masada oturur.
Bir girişimci, projesinin ilk günlerinde heyecanla dolar; ama şirketin kriz döneminde onu ayakta tutan şey artık tutku değil, sabırla örülmüş azimdir.
Toplum olarak biz genellikle tutkuyu yüceltiriz. “Tutkulu insanlar dünyayı değiştirir” deriz. Oysa dünyayı gerçekten değiştirenler, tutkularını azme dönüştürmeyi öğrenenlerdir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet ideali, tutkuyla başladı ama onu yaşatan azimdi.
Einstein’ın merakı tutkuydu; yıllar süren deneysel ısrarı azim.
Bir anne çocuğunu sevgiyle büyütürken tutkuyu hisseder; her sabah aynı sorumluluğu yeniden üstlenmesi ise azimdir.
Çünkü tutku, bir fırtına gibidir: gelir, etkiler, sarsar ama geçer.
Azimse toprağa benzer: sessizdir, ama her tohumu sabırla taşır.
Belki de insanın en büyük olgunluğu, tutkunun coşkusunu kaybetmeden azmin sessizliğini öğrenebilmesidir.
Tutkuyla başlamak, insanın doğasıdır; azimle bitirmek ise bilgelik.
Sonuçta sorunun cevabı basittir:
Evet, tutkuyla başlayan şey, ancak azimle bitebilir.
Çünkü tutku seni başlatır; azim seni bitirir.
Ve insanın gerçek gücü, başlangıçta değil, devam edebilme KAS'ında gizlidir.