Başarıyı sadece kazandığı paranın kaç haneli olduğuna göre "başarı" diye tanımlayan kimselerin hayatları da o para haneleri gibidir; yanlarına sadece sıfır alarak değersizleşirler.
Büyüdüklerini sanarken küçülürler...
Kalabalıklaşırlar derin bir yalnızlığın içinde.
Issızlaşan gayelerle yaşam ışıkları nesnelleşir.
Koca bir tiyatro sahnesinde spot ışığının altında başrol oynadıklarını düşünürken, "kendini gerçekleştirmekten öte" seyircilerin birer kuklası olur, ışıklar kapanınca tökezlememek için arkasında bekleyen yardımcı rolleri üstlenecek kimseler bulamazlar.
Ekip ile başarıyı paylaşmaktansa ya da başarıyı paylaşacağı bir ekip kurmaktansa, niteliksiz bir başarı ile egoistçe bir varoluşta "Bir başıma otururum tahtımda!" diyerek Luciferleşirler...
Egolarında kaybettikleri doğruluk ve gerçeklik ekseni, kendilerini ve içsel dinamiklerini ciddi boyutlarda olumsuz etkileyecek kadar gündemlerini meşgul etmesini hiç ummadıkları
entrikalar, yalan ilişkiler, yanlı bakış açıları, art niyetli çıkarcılar ve sonu gelmeyen, bitmek bilmeyen kaoslar hediye eder.
Bu kaotik durumlarla uğraşırken ne sıfırların ne de sıfatların bir anlamı kalır.
Başarının gerçek olgularına göre esasında çıkmadıkları zirvenin altında ezilirken, inandıkları düzende varolan unvanların nirvanası olan efendiliğin hükmünü değil köleliğin bir başka çeşidinin içinde bağımlı bir pozisyonda tüm dünyalarına dönüşen işlerine saplanıp kalırlar.
Gerçeği fısıldayan insanların sesinden uzaklaştıkça yalan terminatörlerine rehin düşer, yalan terminatörlerine rehin düştükçe de gerçeği fısıldayan insanların sesinden uzaklaşırlar.
En büyük yalan terminatörü, eyleme dökmek istedikleri tüm yanlış fikirleri, mantığa bürüme girişimleriyle besleyerek büyüttükleri bir yandan da basiretsizliklerine uydurdukları ve bizzat kendi içlerinde yarattıklarıdır; dışarıdaki diğer yalan
terminatörlerini de kendilerine çekerler!
Bir yandan yalanlar büyüdükçe ve çoğaldıkça korkular ve bu korkularla birlikte baskılar artarken, bir yandan da benlik saplantısında yönünü kaybetmiş olmanın verdiği şuursuzlukla hatalar ile hataların verdiği zararların boyutu artar.
Yüzleşilecek hata arttıkça yüzleşmeden kaçmak için açılan kaçak yollar artar.
Velhasıl kelam, bir bataklıktır ego; zirveye çıkmak isteyen ve orada kalmak isteyen için.
Başarının tanımını yanlış yaparak başlarlar, bu yanlış tanımla beslenen insanları etraflarına toplarlar, toplanan bu kalabalıkla birlikte kendilerinden gittikçe uzaklaşır, yapmayacakları her şeyi yaparlar.
Kim düşerse düşsün, yeterince cesur değilse o bataklıktan kurtulmak ve hatalarının sorumluluğunu almak için, topladığı sineklerle birlikte vasat bir düzeyde varlık göstermeye,
etkileşimde oldukları herkesin hayatını da niteliksizleştirmeye ve sonunda da batmaya mahkumdurlar.
Sinekler mi?
Onlar otlanacakları başka diyarların yolunu çoktan hesaplamış ve tutmuşlardır.
Boşuna dememişler, "Sinek küçüktür ama mide bulandırır!" diye...
İşte bu trajik kısır döngü, başarı tanımını değiştirmek için sahip olması gereken "farkındalığa" kavuşması zorunlu olan liderin en büyük sınavıdır.
Kör tezatlıklarda kaybolmamak, emeğinin devrini sağlamak, yaşam bütünlüğüne kavuşmak, kendini ve yeteneklerini keşfetmek, mutluluğunu tatminsizlik imparatorluğu üzerine kurmamak ve en önemlisi bir insanın hayatında ulaşabileceği en üst seviye olan "kendi olma" yalınlığı ve "kendini yaşama" eşsizliğine kavuşabilmek için kazanması gereken farkındalık uğruna çabalamak zorundadırlar.
Çünkü kendini fethedebilen kişi, dünyayı fethedebilir.
XlV. Louis'in de dediği gibi,
"Kendini fethedebilen kişiye, karşı koyabilecek pek az şey vardır."
Ve bu fetih başarının en son kriterlerinden olan para ile ilişkisi zayıf olan bir fetihtir.
Para başarının sonuçlarından sadece biridir.
Önemli olan ise, parayı araç olarak kullanabilecek sağlam bir yol haritasına, değerlerini yitirmeden ilerleyeceği ve olur da yoldan sapma ihtimaline karşın karakter bütünlüğünü korumasını sağlayarak yoldaşlık edeceği doğru rehberlere sahip olmaktır.
İşte bu noktada yaşanan bu trajediyi ne kısa süreli eğitimlerle ne yüzeysel müdahalelerle, ne üstün körü fikirlerle değiştirebilirsiniz.
Bu süreç, içsel dinamiklerin harekete geçirildiği hassas ve meşakkatli bir değişim ve gelişim
sürecidir ve tamamen yöneticinin motivasyonuyla birlikte değişim açlığına bağlıdır.
Kemikleşmiş bakış açılarını geliştirirken yeni ve iyi fikirleri mantık çerçevesi içinde anlamlandırarak bir nakış gibi zihniyete işleyebilmektir esas olan.
Yöneticinin körlüğünü düzeltmek için beynine körleşme komutu vermesine neden olan fikirlerden ve o fikirlere sahip olmasına neden olan kimselerden başlarsınız.
Dengesini kaybetmiş, ego içinde kaybolan gerçeklik ve doğruluk ekseninden uzaklaşmış yöneticilerin yakınlarında mutlaka bu zafiyetten beslenen ve esasında bu zafiyete de neden olan parazitler vardır.
Bünyedeki tüm parazitler olgu karmaşası yaratır, paralel bir gerçeklik sunar, algı dolandırıcılığının başrolünde bireysel rantı ve hırsları için yöneticiyi sömürürler.
Bir patronun ve klasik bir yöneticinin lider olamamasındaki en büyük etkenlerden biri de
budur; ekibine seçeceği kişilere doğru karar verememek!
Ekip demek lider demek, lider demek ekip demektir çünkü.
Bir yöneticinin kalitesini ve zekasını, ekibinin kalitesinden anlar, lider olup olmadığına da bu ekibe bakarak kanaat getiririz.
Eğer bir yönetici hem kendisinin hem de ekibinin gelişim ve değişim sürecini sanatsal bir bütünlükte yönetemiyor, hem kendine hem yanındakilere değer katmıyor, farkındalık kazandırmıyor, özdeğerin karakter bütünlüğündeki ve karakter bütünlüğünün liderlikteki önemini kavrayamıyorsa, o kişi lider değil, külfettir!
Hem kendi hayatına hem de başkalarının hayatına koca bir eziyettir.
İbretlik bir örnektir...
Tek çıkış yolu ise gerçeklerle yüzleşmesini sağlayacak sarsılmaz bir cesarettir.
Aksi ise zirvedeki esarettir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Fulya Mısırlıgil
Kayıp Bir Lider Anatomisi,"Zirvedeki Esaret"
Başarıyı sadece kazandığı paranın kaç haneli olduğuna göre "başarı" diye tanımlayan kimselerin hayatları da o para haneleri gibidir; yanlarına sadece sıfır alarak değersizleşirler.
Büyüdüklerini sanarken küçülürler...
Kalabalıklaşırlar derin bir yalnızlığın içinde.
Issızlaşan gayelerle yaşam ışıkları nesnelleşir.
Koca bir tiyatro sahnesinde spot ışığının altında başrol oynadıklarını düşünürken, "kendini gerçekleştirmekten öte" seyircilerin birer kuklası olur, ışıklar kapanınca tökezlememek için arkasında bekleyen yardımcı rolleri üstlenecek kimseler bulamazlar.
Ekip ile başarıyı paylaşmaktansa ya da başarıyı paylaşacağı bir ekip kurmaktansa, niteliksiz bir başarı ile egoistçe bir varoluşta "Bir başıma otururum tahtımda!" diyerek Luciferleşirler...
Egolarında kaybettikleri doğruluk ve gerçeklik ekseni, kendilerini ve içsel dinamiklerini ciddi boyutlarda olumsuz etkileyecek kadar gündemlerini meşgul etmesini hiç ummadıkları
entrikalar, yalan ilişkiler, yanlı bakış açıları, art niyetli çıkarcılar ve sonu gelmeyen, bitmek bilmeyen kaoslar hediye eder.
Bu kaotik durumlarla uğraşırken ne sıfırların ne de sıfatların bir anlamı kalır.
Başarının gerçek olgularına göre esasında çıkmadıkları zirvenin altında ezilirken, inandıkları düzende varolan unvanların nirvanası olan efendiliğin hükmünü değil köleliğin bir başka çeşidinin içinde bağımlı bir pozisyonda tüm dünyalarına dönüşen işlerine saplanıp kalırlar.
Gerçeği fısıldayan insanların sesinden uzaklaştıkça yalan terminatörlerine rehin düşer, yalan terminatörlerine rehin düştükçe de gerçeği fısıldayan insanların sesinden uzaklaşırlar.
En büyük yalan terminatörü, eyleme dökmek istedikleri tüm yanlış fikirleri, mantığa bürüme girişimleriyle besleyerek büyüttükleri bir yandan da basiretsizliklerine uydurdukları ve bizzat kendi içlerinde yarattıklarıdır; dışarıdaki diğer yalan
terminatörlerini de kendilerine çekerler!
Bir yandan yalanlar büyüdükçe ve çoğaldıkça korkular ve bu korkularla birlikte baskılar artarken, bir yandan da benlik saplantısında yönünü kaybetmiş olmanın verdiği şuursuzlukla hatalar ile hataların verdiği zararların boyutu artar.
Yüzleşilecek hata arttıkça yüzleşmeden kaçmak için açılan kaçak yollar artar.
Velhasıl kelam, bir bataklıktır ego; zirveye çıkmak isteyen ve orada kalmak isteyen için.
Başarının tanımını yanlış yaparak başlarlar, bu yanlış tanımla beslenen insanları etraflarına toplarlar, toplanan bu kalabalıkla birlikte kendilerinden gittikçe uzaklaşır, yapmayacakları her şeyi yaparlar.
Kim düşerse düşsün, yeterince cesur değilse o bataklıktan kurtulmak ve hatalarının sorumluluğunu almak için, topladığı sineklerle birlikte vasat bir düzeyde varlık göstermeye,
etkileşimde oldukları herkesin hayatını da niteliksizleştirmeye ve sonunda da batmaya mahkumdurlar.
Sinekler mi?
Onlar otlanacakları başka diyarların yolunu çoktan hesaplamış ve tutmuşlardır.
Boşuna dememişler, "Sinek küçüktür ama mide bulandırır!" diye...
İşte bu trajik kısır döngü, başarı tanımını değiştirmek için sahip olması gereken "farkındalığa" kavuşması zorunlu olan liderin en büyük sınavıdır.
Kör tezatlıklarda kaybolmamak, emeğinin devrini sağlamak, yaşam bütünlüğüne kavuşmak, kendini ve yeteneklerini keşfetmek, mutluluğunu tatminsizlik imparatorluğu üzerine kurmamak ve en önemlisi bir insanın hayatında ulaşabileceği en üst seviye olan "kendi olma" yalınlığı ve "kendini yaşama" eşsizliğine kavuşabilmek için kazanması gereken farkındalık uğruna çabalamak zorundadırlar.
Çünkü kendini fethedebilen kişi, dünyayı fethedebilir.
XlV. Louis'in de dediği gibi,
"Kendini fethedebilen kişiye, karşı koyabilecek pek az şey vardır."
Ve bu fetih başarının en son kriterlerinden olan para ile ilişkisi zayıf olan bir fetihtir.
Para başarının sonuçlarından sadece biridir.
Önemli olan ise, parayı araç olarak kullanabilecek sağlam bir yol haritasına, değerlerini yitirmeden ilerleyeceği ve olur da yoldan sapma ihtimaline karşın karakter bütünlüğünü korumasını sağlayarak yoldaşlık edeceği doğru rehberlere sahip olmaktır.
İşte bu noktada yaşanan bu trajediyi ne kısa süreli eğitimlerle ne yüzeysel müdahalelerle, ne üstün körü fikirlerle değiştirebilirsiniz.
Bu süreç, içsel dinamiklerin harekete geçirildiği hassas ve meşakkatli bir değişim ve gelişim
sürecidir ve tamamen yöneticinin motivasyonuyla birlikte değişim açlığına bağlıdır.
Kemikleşmiş bakış açılarını geliştirirken yeni ve iyi fikirleri mantık çerçevesi içinde anlamlandırarak bir nakış gibi zihniyete işleyebilmektir esas olan.
Yöneticinin körlüğünü düzeltmek için beynine körleşme komutu vermesine neden olan fikirlerden ve o fikirlere sahip olmasına neden olan kimselerden başlarsınız.
Dengesini kaybetmiş, ego içinde kaybolan gerçeklik ve doğruluk ekseninden uzaklaşmış yöneticilerin yakınlarında mutlaka bu zafiyetten beslenen ve esasında bu zafiyete de neden olan parazitler vardır.
Bünyedeki tüm parazitler olgu karmaşası yaratır, paralel bir gerçeklik sunar, algı dolandırıcılığının başrolünde bireysel rantı ve hırsları için yöneticiyi sömürürler.
Bir patronun ve klasik bir yöneticinin lider olamamasındaki en büyük etkenlerden biri de
budur; ekibine seçeceği kişilere doğru karar verememek!
Ekip demek lider demek, lider demek ekip demektir çünkü.
Bir yöneticinin kalitesini ve zekasını, ekibinin kalitesinden anlar, lider olup olmadığına da bu ekibe bakarak kanaat getiririz.
Eğer bir yönetici hem kendisinin hem de ekibinin gelişim ve değişim sürecini sanatsal bir bütünlükte yönetemiyor, hem kendine hem yanındakilere değer katmıyor, farkındalık kazandırmıyor, özdeğerin karakter bütünlüğündeki ve karakter bütünlüğünün liderlikteki önemini kavrayamıyorsa, o kişi lider değil, külfettir!
Hem kendi hayatına hem de başkalarının hayatına koca bir eziyettir.
İbretlik bir örnektir...
Tek çıkış yolu ise gerçeklerle yüzleşmesini sağlayacak sarsılmaz bir cesarettir.
Aksi ise zirvedeki esarettir.