VEREN EL ALAN ELDEN ÜSTÜNDÜR

Yazının Giriş Tarihi: 17.10.2024 13:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.10.2024 13:59

Sevgili kardeşlerim, Allah’a sonsuz hamd ve şükrolsun ki bir defa daha bir mutluluk sohbetinde bir aradayız.

Cömertlik, insanın bir huzursuzluk duymaksızın elindekileri başkalarına verebilmesidir. Sahip olduğumuz her şey Allah içindir. Ama Allah için olmak, başkaları için yaşamaktır yani başkalarına hizmettir. Başkalarına hizmet dendiği zaman bir şeyi hatırda tutmanız lâzım ki o infaktır. Din bir tek kelimeyle infaktır, vermektir, cömertliktir.

Kim bir daha geri almamak üzere bir para verirse bu karz-ı hasendir; Allah’a verilmiş bir borçtur, borçların ahsen olanıdır. Zekât, birr ve sadaka, karz-ı hasendir. Siz bir karz-ı hasen yaptığınız zaman o verdiğinizin 700 katının size dönmesi söz konusudur. Allahû Tealâ diyor ki: “Kim ki Allah’a (Allah için) güzel bir borç verir, o taktirde o (borç), ona kat kat ödenir. Ve onun için kerim ecir vardır.” HADÎD-11

Sahâbe, bu müesseseyi en güzel boyutlarda yerli yerine oturtmuştu. Onlar, başkaları için yaşayanlardı, kendilerine verilen rızıktan gizli ve açık olarak infak edenlerdi. Bakara Suresinin 274. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve aşikâr (Allah yolunda) infâk edenler (verenler), işte onların ecirleri (mükâfatları) Rab’lerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”

Bakara-274 okunduğunda Hz. Ömer diyor ki: “Bu sefer ne yapıp yapıp Hz. Ebubekir'in önüne geçeceğim ve malının yarısını Resûlullah (S.A.V) Efendimize veriyor. Ama Hz. Ebubekir gelince neyi var neyi yoksa hepsini Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e teslim ediyor. “Ey Allah’ın Resûl’ü! Bugünden itibaren bana ait hiçbir şey kalmadı, hepsi senin.” diyor. Sahâbeler Hz. Ebubekir’e soruyor: “Sen hepsini harcadın, güzel de, çocuklarına miras olarak ne bıraktın?” Aldıkları cevap çok manidar: “Allah ve Resûl sevgisini bıraktım.” Allah'ın aslında insanlardan istediği şey, herşeyiyle zekât olmaktır ve İslamî terbiyenin bütünü Allah ve Resûl sevgisine dayalıdır.

Hz. Osman, kıtlık devresinde Mekke’ye bir kervan mal getiriyor. İnsanlar hemen harekete geçiyorlar: “Bize ver; 2 katını verelim, 3 katını verelim, 10 katını verelim.” Hz. Osman vermiyor, “Vermem.” diyor. Şikâyet ediyorlar Peygamber Efendimiz’e: “O karaborsa yapıyor.” Resûlullah (S.A.V) Hz. Osman’ı çağırıp soruyor: “Ya Osman, onların ihtiyaçları var, niye vermiyorsun?” Hz. Osman diyor ki: “Daha fazla veren var.” “Kim?” diye sorunca diyor ki: “Vallahi 1’e 700 veren var.” O zaman Resûlullah gülümsüyor, “Anladım” diyor. Hepsini Allah yolunda karşılıksız dağıtmış. Hz. Ali ise cebindeki paranın dörtte birini gece, dörtte birini gündüz, dörtte birini gizli, dörtte birini aşikar olarak infak ediyor. Ona da soruyorlar: “Niye böyle yaptın?” “Allah böyle buyurduğu için” diyor. Bütün sahâbe hayırlarda yarışanlardı.

Allah’ın hazineleri sonsuzdur ve vermekten hoşlanır. Yeter ki siz lâyık olun. Ne kadar hayırlarda yarışırsanız o kadar kıymetli olursunuz. Allahû Tealâ diyor ki: “O öyle bir borçtur ki; vereceksiniz ve unutacaksınız.” Unutabildiğiniz gün tamamdır. O zaman her şey size sadece ferahlık verir. Yetmez, bunun ötesinde Allah’ın büyük ihsanları devreye girer. Birine bir şey vermek kalbinizden geçtiği zaman şeytan size şöyle söyler: “Eşinin, çoluk çocuğunun nafakasını nasıl olur da başkalarına verirsin?” İşte burada yapmanız lâzım gelen şey, şeytana bir tane şut atıp öbür gözünü de morartıp aşk ile Allah’ın söylediklerini en güzel statüde yerine getirmektir. O zaman kazançlı olanlardan olursunuz.

Hz. Ali bir gün alışveriş yapıp kâr etmek amacıyla pazara gidiyor. İki kişinin kavga ettiğini görünce, “Niçin kavga ediyorsunuz?” diye soruyor. Birisi diyor ki: “Bu borcunu bana vermiyor.” Borcun miktarını öğrenen Hz. Ali bakıyor ki cebindeki para kadar. Çıkartıp borcun sahibine verip kavgayı sonlandırıyor. Kendinde sermaye kalmayor ama yarınını düşünmüyor, saniye sonrasını düşünmüyor. Allah'a tevekkülü öğrenmiş. O’na güveniyor, cebindeki paraya değil. Dönüş yolunda bir deve sahibi Hz. Ali'ye yaklaşıyor: “Ben bu deveyi sana satmak istiyorum.” “Tamam, güzel ama benim param yok.” diyor Hz. Ali. “Olsun, ben sana 50 dinara, borç olarak vereceğim.” “Ama bunun değeri 100 dinar.” “Olsun” diyor “Ben öyle istiyorum.” Hz. Ali kabul edip 50 dinara deveyi alıyor. Bir süre sonra tekrar karşısına bir kişi çıkıyor. Diyor ki: “Ben bu deveyi 500 dinara satın almak istiyorum.” Hz. Ali diyor ki: “Bu devenin değeri 100 dinar.” “Hayır, ben 500 dinar vereceğim.” Hz. Ali satıyor deveyi, neşe içerisinde gidiyor, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e anlatıyor: “Ya Resûlullah! Böyle oldu.” Peygamber Efendimiz (S.A.V) açıklıyor: “Birincisi Cebrail (A.S)’dı, deveyi sana getirdi. İkincisi de Mikail (A.S)’dı, senden satın almak istedi.”

Allah’a ulaşmayı dileyen ve hacet namazı ile mürşidini Allah’tan sorup nefs tezkiyesine başlayan bir insan, Allah yolundaki tekâmülü sırasında, Allah sevgisiyle bollukta da darlıkta da veren ve verdiğini unutandır. Allahû Tealâ Bakara-261’de iki tanecik şart koşmuş: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.”

1- Fîsebîlillah olmak, yani Allah’a ulaşmayı dilemiş ve ruhunu Allah’a doğru yola çıkarmış olmak.

2- İnfak etmek. Allah’ın size verdiği fizik ve fizik ötesi nimetleri, ihtiyaç sahiplerine aktarmak.

Hepinizin Allah’a ulaşmayı dilemenizi ve Allah’ın en büyük cömertlik pınarlarını sizlere açmasını Efendimizin himmetiyle Yüce Rabbimizden diliyoruz. Allah razı olsun. Sizleri çok ama çok seviyoruz, kalbimizden…

www.ibrahimlive.com

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.