Tövbe; yapılan günahlardan Allahû Tealâ’nın affını dilemek, Allah’ın affetmesini istemektir. Kâinat kurulduğu günden kıyamet gününe kadar tövbe kapısı hep açık olacaktır. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) buyuruyor ki: “Tövbe sona ermedikçe hicret sona ermez. Güneş battığı yerden doğmadıkça da tövbe sona ermez”
Bir devamlı günah işleyip de tövbe eden insanlar var. İnsanlar suç işlerler ve de bu suçlarının affı için Allah’û Tealâ’dan devamlı talepte bulunurlar. “Ya Rabbi!” derler, “Ben bir günah işledim. Beni bağışla.” Burada Allahû Tealâ’nın o tövbeyi affedip etmeyeceği konusunda hiçbir garanti söz konusu değildir. Bu statüde bulunan insanlar, bu tövbenin kabul edileceğinden hiçbir zaman emin olamazlar. Allahû Tealâ da zaten emin olmaları konusunda bir şey söylemiyor. “Affedebilirim” diyor ama affedip etmeyeceği konusunda kesin bir teminat vermiyor.
35/FÂTIR–5: Ey insanlar! Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. Aldatıcılar da sizi Allah ile (affına güvendirerek) aldatmasınlar.
Öbür taraftan da yine Allahû Tealâ diyor ki: “Büyük günahları işleyenler bile Benim affımdan ümit kesmesinler.”
39/ZUMER-53: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
Öyleyse ne demek istiyoruz? Yani Allahû Tealâ günahlarımızı affedeceğine dair bir teminat veriyor mu? Gayet tabii. Allah günahlarımızı affedeceğine dair bir teminat veriyor. Günahlarımızın hepsini örteceğine dair garanti veriyor, daha öteye de geçiyor, onları sevaba çevirmek konusunda da garanti veriyor. Sevgili kardeşlerim, gelin beraberce Mevlâna’ya bakalım, ne diyor Mevlâna? “Ne kadar tövbeni bozmuş olursan ol, gene gel. Bu dergâh, ümitsizler dergâhı değildir.” diyor. Acaba neye dayalı olarak söylüyor Mevlâna bunu? Mevlâna’nın bir bildiği var. İşte o bildiği şeyi size söylemek için buradayız. Dergâhın içinde olmak neyle mümkün? Tövbe etmekle mümkün. Yani irşad makamının önünde yapılan bir tövbe söz konusu. Onların bildiği o şey, başka bir tövbe.
Kur’ân-ı Kerim’de 3 çeşit tövbe yer alır.
*Birisi alelâde tövbe; bir insanın bir günah işledikten sonra Allah’a yalvarıp yakarıp, o günahını Allah’ın affetmesi konusunda Allah'tan talepte bulunması hali.
*İkincisi; kişinin Allah’a ulaşmayı dilediği zaman Allah’ın günahları ilk örtüşü. Sonra da mürşidin önünde yapılan tövbede günahların sevaba çevrilmesi.
*Üçüncüsü: Tövbe-i Nasuh.
“Büyük günahları işleyenler bile Bizden ümidini kesmesinler.” demekten Allahû Tealâ’nın muradı: “Onlar eğer Bana ulaşmayı dilerse Ben, onların büyük günahlarını da küçük günahlarını da günahlarının hepsini örterim.” diyor.
8/ENFÂL-29: Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Kişi önce Allah’a ulaşmayı kalben diler. Allah, Rahîm esmasıyla tecelli eder, gözlerindeki ve kulaklarındaki engelleri kaldırır, kalbindeki ekinneti alır, yerine ihbat koyar. Böylece Allah, kişinin kalbindeki hidayetle kalbinin nur kapısını Allah’a çevirir, göğsünden kalbine nur yolunu açar. Kişi huşûya ulaşır ve mürşidini görür. Ardından on tane ihsanla kişi irşad makamına ulaşır ve tâbî olur. Allah, Allah’a ulaşmayı dileyen ve Allah’ın gösterdiği mürşide tâbi olan kişinin bütün günahlarını affeder, yetmez; günahların tümünü sevaba çevirir.
25/FURKÂN–70: Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).
İşte bu tövbe, irşad makamının önünde yapılan tövbedir. Allah, onların günahlarını sevaba çeviriyor ve tövbeleri affedilmiş olarak ruhları Allah’a yöneliyor, sonunda da Allah’a ulaşıyor. Buna mağfiret denir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında sahâbe O’na ulaşmış, tâbî olmuş:
48/FETİH–10: “Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır…”
Mürşidin önünde yapılan bu tövbeyle kişi nefs tezkiyesi yaparak salih amel işlemeye başlar. Ruhunu Allah’a ulaştıran kişi, zikir artışıyla fizik vücudunu da Allah’a teslim eder. Sonra daimî zikrin sahibi olur. Ulûl’elbab olur. Fakat mürşide ulaştıktan daimî zikre ulaşana kadar da işlediği günahlar vardır. Daimî zikrin sahibi olduktan sonra o kişinin bu günahlarını da Tövbe-i Nasuh’la Allah örter ve sevaba çevirir. Daimi zikirle afetlerin hepsi yok olmuştur, bu nedenle Tövbe-i Nasuh, artık bozulması mümkün olmayan bir tövbedir. Daimî zikirle kişi, nasuh tövbesiyle Allahû Tealâ’nın huzurunda tövbe eder.
66/TAHRÎM–8: Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, her şeye kaadirsin.” derler.
Sevgili kardeşlerim, bir insan Allah’a ulaşmayı dilerse mevcut günahlarının affedilmesi konusunda ilk adımı atmıştır. “Allah benim günahlarımı affetmez, benim kurtuluşum yok.” diye düşünen insanlar bir bilseler ki Allah’a ulaşmayı diledikleri zaman bütün günahları örtülecek, mürşide ulaştıkları zaman da günahları sevaba çevrilecek, daimî zikre ulaştıkları zaman da nefslerinde afet kalmadığı cihetle dönülmesi mümkün olmayan bir tövbeyle bir kez daha mağfiret edilecekler. Allah insanı o kadar çok seviyor ki; bütün günahlarını affetmeye hazır; kişi yeter ki sadece Allah’a ulaşmayı dilesin.
Hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.
DR. ABDULCABBAR BORAN
www.ibrahimlive.com
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
DR. ABDULCABBAR BORAN
ÜÇ ÇEŞİT TÖVBE VARDIR
Tövbe; yapılan günahlardan Allahû Tealâ’nın affını dilemek, Allah’ın affetmesini istemektir. Kâinat kurulduğu günden kıyamet gününe kadar tövbe kapısı hep açık olacaktır. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) buyuruyor ki: “Tövbe sona ermedikçe hicret sona ermez. Güneş battığı yerden doğmadıkça da tövbe sona ermez”
Bir devamlı günah işleyip de tövbe eden insanlar var. İnsanlar suç işlerler ve de bu suçlarının affı için Allah’û Tealâ’dan devamlı talepte bulunurlar. “Ya Rabbi!” derler, “Ben bir günah işledim. Beni bağışla.” Burada Allahû Tealâ’nın o tövbeyi affedip etmeyeceği konusunda hiçbir garanti söz konusu değildir. Bu statüde bulunan insanlar, bu tövbenin kabul edileceğinden hiçbir zaman emin olamazlar. Allahû Tealâ da zaten emin olmaları konusunda bir şey söylemiyor. “Affedebilirim” diyor ama affedip etmeyeceği konusunda kesin bir teminat vermiyor.
35/FÂTIR–5: Ey insanlar! Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. Aldatıcılar da sizi Allah ile (affına güvendirerek) aldatmasınlar.
Öbür taraftan da yine Allahû Tealâ diyor ki: “Büyük günahları işleyenler bile Benim affımdan ümit kesmesinler.”
39/ZUMER-53: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
Öyleyse ne demek istiyoruz? Yani Allahû Tealâ günahlarımızı affedeceğine dair bir teminat veriyor mu? Gayet tabii. Allah günahlarımızı affedeceğine dair bir teminat veriyor. Günahlarımızın hepsini örteceğine dair garanti veriyor, daha öteye de geçiyor, onları sevaba çevirmek konusunda da garanti veriyor. Sevgili kardeşlerim, gelin beraberce Mevlâna’ya bakalım, ne diyor Mevlâna? “Ne kadar tövbeni bozmuş olursan ol, gene gel. Bu dergâh, ümitsizler dergâhı değildir.” diyor. Acaba neye dayalı olarak söylüyor Mevlâna bunu? Mevlâna’nın bir bildiği var. İşte o bildiği şeyi size söylemek için buradayız. Dergâhın içinde olmak neyle mümkün? Tövbe etmekle mümkün. Yani irşad makamının önünde yapılan bir tövbe söz konusu. Onların bildiği o şey, başka bir tövbe.
Kur’ân-ı Kerim’de 3 çeşit tövbe yer alır.
*Birisi alelâde tövbe; bir insanın bir günah işledikten sonra Allah’a yalvarıp yakarıp, o günahını Allah’ın affetmesi konusunda Allah'tan talepte bulunması hali.
*İkincisi; kişinin Allah’a ulaşmayı dilediği zaman Allah’ın günahları ilk örtüşü. Sonra da mürşidin önünde yapılan tövbede günahların sevaba çevrilmesi.
*Üçüncüsü: Tövbe-i Nasuh.
“Büyük günahları işleyenler bile Bizden ümidini kesmesinler.” demekten Allahû Tealâ’nın muradı: “Onlar eğer Bana ulaşmayı dilerse Ben, onların büyük günahlarını da küçük günahlarını da günahlarının hepsini örterim.” diyor.
8/ENFÂL-29: Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Kişi önce Allah’a ulaşmayı kalben diler. Allah, Rahîm esmasıyla tecelli eder, gözlerindeki ve kulaklarındaki engelleri kaldırır, kalbindeki ekinneti alır, yerine ihbat koyar. Böylece Allah, kişinin kalbindeki hidayetle kalbinin nur kapısını Allah’a çevirir, göğsünden kalbine nur yolunu açar. Kişi huşûya ulaşır ve mürşidini görür. Ardından on tane ihsanla kişi irşad makamına ulaşır ve tâbî olur. Allah, Allah’a ulaşmayı dileyen ve Allah’ın gösterdiği mürşide tâbi olan kişinin bütün günahlarını affeder, yetmez; günahların tümünü sevaba çevirir.
25/FURKÂN–70: Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).
İşte bu tövbe, irşad makamının önünde yapılan tövbedir. Allah, onların günahlarını sevaba çeviriyor ve tövbeleri affedilmiş olarak ruhları Allah’a yöneliyor, sonunda da Allah’a ulaşıyor. Buna mağfiret denir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında sahâbe O’na ulaşmış, tâbî olmuş:
48/FETİH–10: “Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır…”
Mürşidin önünde yapılan bu tövbeyle kişi nefs tezkiyesi yaparak salih amel işlemeye başlar. Ruhunu Allah’a ulaştıran kişi, zikir artışıyla fizik vücudunu da Allah’a teslim eder. Sonra daimî zikrin sahibi olur. Ulûl’elbab olur. Fakat mürşide ulaştıktan daimî zikre ulaşana kadar da işlediği günahlar vardır. Daimî zikrin sahibi olduktan sonra o kişinin bu günahlarını da Tövbe-i Nasuh’la Allah örter ve sevaba çevirir. Daimi zikirle afetlerin hepsi yok olmuştur, bu nedenle Tövbe-i Nasuh, artık bozulması mümkün olmayan bir tövbedir. Daimî zikirle kişi, nasuh tövbesiyle Allahû Tealâ’nın huzurunda tövbe eder.
66/TAHRÎM–8: Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, her şeye kaadirsin.” derler.
Sevgili kardeşlerim, bir insan Allah’a ulaşmayı dilerse mevcut günahlarının affedilmesi konusunda ilk adımı atmıştır. “Allah benim günahlarımı affetmez, benim kurtuluşum yok.” diye düşünen insanlar bir bilseler ki Allah’a ulaşmayı diledikleri zaman bütün günahları örtülecek, mürşide ulaştıkları zaman da günahları sevaba çevrilecek, daimî zikre ulaştıkları zaman da nefslerinde afet kalmadığı cihetle dönülmesi mümkün olmayan bir tövbeyle bir kez daha mağfiret edilecekler. Allah insanı o kadar çok seviyor ki; bütün günahlarını affetmeye hazır; kişi yeter ki sadece Allah’a ulaşmayı dilesin.
Hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.
DR. ABDULCABBAR BORAN
www.ibrahimlive.com