“SEV BENİ SEVEYİM SENİ” İBLİSİN BİR TUZAĞIDIR

Yazının Giriş Tarihi: 12.09.2025 13:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.09.2025 13:13

Şeytan bütün insanlara, “sev beni, seveyim seni” ilkesini kabul ettirmek ister. Bu şeytanın ilkesidir. Böyle bir anlayış, hiç kimsenin bir başkasını sevemeyeceği bir dünya hayatını ifade eder.

Eğer biz şöyle düşünüyorsak; “O beni sevsin de bana hissettirsin, o zaman ben de onu severim.” Peki, karşımızdaki kişi de aynı şeyi düşünüyorsa ne olur? O zaman ne biz bir adım atarız, ne de o... Bir ömür boyu, iki insanın arasında sevgi halesi oluşmaz. Sevgi bu iki kişiyi birbirine yaklaştırmaz; herkes karşısındakinden bekler. Oysa insanların hayatında en çok sıkıntı çektiği şey budur. Çünkü iki taraf da sevgiyi karşısındakinden bekler ama sevginin önce kendilerinden başlaması gerektiğinin farkında değildir.

Genel anlamda sevenler, sevilir. Hiçbir zaman “Onlar beni sevsin de ben de o zaman onları severim” tarzında bir bencilliğe kapılmamalıyız. İnsanlar bizi sevseler de sevmeseler de biz çevremizdekileri sevmeliyiz.

Unutmayalım ki sevgi Allah’tandır. Nefret şeytandandır ve korkunç bir tuzaktır. İnsanları birbirine düşman etmek, şeytanın temel amacıdır. Şeytan, insanların arasını bozmak için söz vermiştir.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

17/ İSRÂ- 53: Ve kullarıma de ki: “En güzeli (sözü) söylesinler!” Muhakkak ki şeytan, onların aralarını bozar (fesat çıkarır). Muhakkak ki o, insana apaçık düşmandır.

Allah ise ister ki herkes Allah yolunda olsun, beraber olsun, O’nu çok sevsinler ve birbirlerini de çok sevsinler. Biz de çevremizdeki insanların bizi sevmesini mi istiyoruz? Bu bizi mutlu mu edecek? O hâlde bizim de başkasına sevgimizi ifade etmemiz onu mutlu edecektir.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN – 31: De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir.”

Peygamber Efendimiz (S.A.V) bu konuda şöyle buyuruyor: “Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin… Kardeş olun.”

Allah’ın insanı yaratmaktaki muradı, bizlerin mutlu olmasıdır. Bu mutluluğun anahtarı Allah’a ulaşmayı dilemektir. Bir kimse Allah’a ulaşmayı dilediği anda Allah onu kontrolü altına alır, mürşidine ulaştırır. Allah’a ulaşmayı dileyen kişi 1. kat cennetin sahibi olur. Mürşidine ulaşıp tâbi olan kişi 2. kat cennetin sahibi olur. Tâbiiyet, Allah’ı sevmenin temel işaretidir. Sonra Allah, o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırır ve 3. kat cennetin sahibi kılar. Nitekim Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:


42/ŞÛRÂ – 13: (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

“Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu mutlaka Kendime ulaştırırım. “

Demek ki tek şart, kalpten Allah’a ulaşmayı dilemektir. Bu dilekle mürşidimize ulaşır, zikre başlarız. Ruhumuz da Allah’a ulaştığında yolumuza kararlılıkla devam ederiz. Ardından zikrimizi artırarak fizik vücudumuzu teslim ederiz. Daimî zikre ulaşabilirsek ulûl’elbab oluruz. Nefsimizi teslim edip ardından da irademizi teslim edebiliriz.

İşte bu yolda hedefe ulaştıracak en önemli temel faktör, zikirdir. Allahû Tealâ’nın en büyük ibadet saydığı zikir, ibadetlerin en üstünüdür. Allah’ın ismini “Allah, Allah” diye iç sesimizle sürekli zikretmek, yani daimî zikir, kişinin Allah’a yaklaşmasının yoludur.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

29/ANKEBÛT – 45: Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.

Zikir, dünyadaki bütün zevklerin ötesinde bir nimettir. Daimî zikre ulaştığımızda herkesi sevebildiğimizi görürüz; bizi sevmeyenler de dâhil. Çünkü Allah, daimî zikirle nefsimizin kalbindeki bütün afetleri siler. Kalbimizde nefret barınamaz. Böylece sevgiden başka bir duygu kalmaz.


Zikrin bize kazandırdığı bu hâl, herkesi sevmenin ve kimseyi sevgimizin dışında bırakmamanın verdiği muhteşem bir mutluluktur. Sevdikçe daha çok seviliriz. Zikrimiz arttıkça sevgimiz artar, sevgi arttıkça mutluluğumuz da artar. Afetlerin komutasında olan nefsimiz, “Neden seveyim? O beni sevsin, ben de onu seveyim. Sev beni seveyim seni” diyerek bizi zorlamaya çalışsa da irademizi kullanıp tercihimizi Allah’tan yana yapabiliriz. Çünkü Allah’ın emri bu değildir. Allahû Tealâ’nın emri şudur: “Ben seni seviyorum. Sen de dilersen beni sev.”

O hâlde biz de etrafımızdaki herkese sevgiyle yaklaşalım, sevgimizi gösterelim. O zaman göreceğiz ki bu sevgi, bir aynanın yansıması gibi bize geri dönecektir. İşte Allah yolunun ısıtıcısı sevgidir. Hepimizin büyük sevgilerin sahibi olmasını Yüce Rabbimizden dileyerek bugünkü sohbetimizi Efendimizin himmetiyle burada tamamlıyoruz.

Allah hepinizden razı olsun. Hepinizi çok ama çok seviyoruz.

DR. ABDULCABBAR BORAN

www.ibrahimlive.com

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.