Sevgili kardeşlerim, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir güzelliğini yaşamak üzere bir aradayız.
Hırs, kişiyi sahip olması lâzım gelenin çok daha ötesini kazanmak için zorlayan bir nefs afetidir. Bu, avuç avuç tuzlu deniz suyu içerek susuzluğu gidermeye benzer, içtikçe susuzluk artar. Başlangıçta bütün insanlar nefsin taleplerine dayalı olarak dünya hayatını yaşarlar ve kim nefsine en çok tâbîyse onlar en hırslı olanlardır.
BAKARA-96: Ve onları, hayata karşı insanların en hırslısı bulursun. Ve (hatta) o şirk koşanlardan herbiri şâyet bin sene ömürlendirilse, (yaşamayı) ister. Onun ömrünün uzatılması, onu azaptan uzaklaştırıcı değildir. Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.
Bu insanlar dünya hayatıyla mutmain olmak isterler ama ahiret için bir yakınlığa girmezler, Allah’a ulaşmayı dilemezler (Yûnus-7,8). Hırs afetinin nasıl sonuçlar doğurduğunu Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in dönemine giderek gözlemleyelim:
Bir gün Salebe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e: “Ey Allah’ın Resûl’ü! Herkes zengin, benim hiçbir şeyim yok. Bana dua eder misin? Allah bana da sürüler versin.” dedi. Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Şükrü ödenen az mal, şükrünü ödeyemeyeceğin çok maldan hayırlıdır.” buyurdu. Bir süre sonra tekrar huzura geldi: “Ya Resûlullah! Allah'a yemin ederim ki; bana servet verirse Sahibine mutlaka hakkını veririm.” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (S.A.V) dua etti. Salebe az zamanda sürü sahibi oldu, Medine'ye sığmayınca vadiye indi ve Cuma namazını, cemaati terk etmeye başladı. Resûlullah (S.A.V) bunu öğrenince: “Vay Salebe’ye!” buyurdular.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), zekât toplanması için iki kişiyi memur tayin etti. Herkes zekâtını teslim etti. Salebe: “Siz şimdi gidin de ben bir düşüneyim.” dedi. Ancak kendisi hakkında âyet (Tevbe-77) nazil olduğunu duyunca zekâtını vermek istedi. Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Allahû Tealâ beni senin zekâtını kabul etmekten men etti.” buyurdu. Salebe çok ağladı. Dört halife zamanında da zekâtı kabul edilmedi. Bütün serveti adım adım Allahû Tealâ tarafından elinden alındı ve fakr-u zaruret içinde öldü.
Hırs afetini sadece mal açısından değerlendirmemeliyiz. Bize verilen sorumluluk kapsamında başkalarını kendi kararlarımıza göre yönlendirmek, mecbur bırakmak gibi davranışlar sergiliyorsak hükmetme hırsı devrededir. Allahû Tealâ’nın Allah yolunda olan insanlarda en çok görmek istemediği şey, üstünlük hırsıdır. Her vazifede Allah'ın aradığı şey, birbirinizi sevmeniz, ruhunuzda bulunan tevazu hasletini yaşamanızdır.
Peki, bir insanın doyuma ulaştığı, Allah'ın kendisine verdiği malı, parayı, herşeyi yeterli bulduğu bir yer var mıdır? Elbette; Nefs-i Mutmainne kademesi. Kalbin mutmain olması, nefs tezkiyesi ile gerçekleşir. Tezkiye, kin, nefret, öfke, hırs gibi afetlerden kalbin arınmasıdır. Nefs tezkiyesinin olmazsa olmaz şartı, Allah'a ulaşmayı dilemektir. Bir dilek sevgili kardeşlerim; Allah’a ulaşmayı dileyip mürşidinize tâbî olduktan sonra felâha imzanızı attınız.
91/ŞEMS-9: Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
12/YÛSUF-53: “Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç…”
Temize çıkan, tezkiye edilmiş nefstir. Allah Rahîm esmasıyla tecelliye başlar, ihsanlarını ardarda sıralar, sizi 12 ihsanla mürşidinize ulaştırır ve tezkiye için gerekli 7 kalp şartının sahibi kılar. Kalbinizin içine imanı yazar. Kimin kalbine iman yazılmışsa o, ıslah edici amellere (nefs tezkiyesine) başlar:
40/MU'MİN-40: “...Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü’minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.”
Nefs tezkiyesi, Allah isminin tekrarıyla yapılır. Zikir, kalplerin mutmain olması, doyuma ulaşması için tek yoldur. Bir gün nefsinizde öfke afeti, kin afeti, hırs afeti kalmadığında bütün davranışlarınız hayır davranışı olacak ve siz başkalarına yalnız sevgi ulaştıran mutlu biri olacaksınız. Allah insanları mutluluğa ulaştırmak için her zaman hazırdır. Yeter ki Allahû Tealâ’yı Rab mevkiine oturtun ve O’ndan yardım istesin. O, Allah’tır; bizim sahibimizdir ve her zaman Kendisine müracaatımızı ister. “Acaba bu kulum bir gün Bana ulaşmayı diler mi?” diye hep kalbinize bakar. Dilediniz; artık mutluluğunuz O’nun garantisindedir.
Hepinizin sevgiyle donanarak hem cennet saadetini hem dünya saadetini bütün boyutlarıyla yaşamanızı Efendimizin himmetiyle Yüce Rabbimizden diliyoruz. Allah hepinizden razı olsun. Sizleri çok ama çok seviyoruz, kalbimizden.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
DR. ABDULCABBAR BORAN
NEFSİN HIRS AFETİ
Sevgili kardeşlerim, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir güzelliğini yaşamak üzere bir aradayız.
Hırs, kişiyi sahip olması lâzım gelenin çok daha ötesini kazanmak için zorlayan bir nefs afetidir. Bu, avuç avuç tuzlu deniz suyu içerek susuzluğu gidermeye benzer, içtikçe susuzluk artar. Başlangıçta bütün insanlar nefsin taleplerine dayalı olarak dünya hayatını yaşarlar ve kim nefsine en çok tâbîyse onlar en hırslı olanlardır.
BAKARA-96: Ve onları, hayata karşı insanların en hırslısı bulursun. Ve (hatta) o şirk koşanlardan herbiri şâyet bin sene ömürlendirilse, (yaşamayı) ister. Onun ömrünün uzatılması, onu azaptan uzaklaştırıcı değildir. Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.
Bu insanlar dünya hayatıyla mutmain olmak isterler ama ahiret için bir yakınlığa girmezler, Allah’a ulaşmayı dilemezler (Yûnus-7,8). Hırs afetinin nasıl sonuçlar doğurduğunu Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in dönemine giderek gözlemleyelim:
Bir gün Salebe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e: “Ey Allah’ın Resûl’ü! Herkes zengin, benim hiçbir şeyim yok. Bana dua eder misin? Allah bana da sürüler versin.” dedi. Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Şükrü ödenen az mal, şükrünü ödeyemeyeceğin çok maldan hayırlıdır.” buyurdu. Bir süre sonra tekrar huzura geldi: “Ya Resûlullah! Allah'a yemin ederim ki; bana servet verirse Sahibine mutlaka hakkını veririm.” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (S.A.V) dua etti. Salebe az zamanda sürü sahibi oldu, Medine'ye sığmayınca vadiye indi ve Cuma namazını, cemaati terk etmeye başladı. Resûlullah (S.A.V) bunu öğrenince: “Vay Salebe’ye!” buyurdular.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), zekât toplanması için iki kişiyi memur tayin etti. Herkes zekâtını teslim etti. Salebe: “Siz şimdi gidin de ben bir düşüneyim.” dedi. Ancak kendisi hakkında âyet (Tevbe-77) nazil olduğunu duyunca zekâtını vermek istedi. Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Allahû Tealâ beni senin zekâtını kabul etmekten men etti.” buyurdu. Salebe çok ağladı. Dört halife zamanında da zekâtı kabul edilmedi. Bütün serveti adım adım Allahû Tealâ tarafından elinden alındı ve fakr-u zaruret içinde öldü.
Hırs afetini sadece mal açısından değerlendirmemeliyiz. Bize verilen sorumluluk kapsamında başkalarını kendi kararlarımıza göre yönlendirmek, mecbur bırakmak gibi davranışlar sergiliyorsak hükmetme hırsı devrededir. Allahû Tealâ’nın Allah yolunda olan insanlarda en çok görmek istemediği şey, üstünlük hırsıdır. Her vazifede Allah'ın aradığı şey, birbirinizi sevmeniz, ruhunuzda bulunan tevazu hasletini yaşamanızdır.
Peki, bir insanın doyuma ulaştığı, Allah'ın kendisine verdiği malı, parayı, herşeyi yeterli bulduğu bir yer var mıdır? Elbette; Nefs-i Mutmainne kademesi. Kalbin mutmain olması, nefs tezkiyesi ile gerçekleşir. Tezkiye, kin, nefret, öfke, hırs gibi afetlerden kalbin arınmasıdır. Nefs tezkiyesinin olmazsa olmaz şartı, Allah'a ulaşmayı dilemektir. Bir dilek sevgili kardeşlerim; Allah’a ulaşmayı dileyip mürşidinize tâbî olduktan sonra felâha imzanızı attınız.
91/ŞEMS-9: Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
Allah’a ulaşmayı dileyen kişi, Allah’ın Rahîm esmasıyla tecellisine muhatap olur:
12/YÛSUF-53: “Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç…”
Temize çıkan, tezkiye edilmiş nefstir. Allah Rahîm esmasıyla tecelliye başlar, ihsanlarını ardarda sıralar, sizi 12 ihsanla mürşidinize ulaştırır ve tezkiye için gerekli 7 kalp şartının sahibi kılar. Kalbinizin içine imanı yazar. Kimin kalbine iman yazılmışsa o, ıslah edici amellere (nefs tezkiyesine) başlar:
40/MU'MİN-40: “...Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü’minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.”
Nefs tezkiyesi, Allah isminin tekrarıyla yapılır. Zikir, kalplerin mutmain olması, doyuma ulaşması için tek yoldur. Bir gün nefsinizde öfke afeti, kin afeti, hırs afeti kalmadığında bütün davranışlarınız hayır davranışı olacak ve siz başkalarına yalnız sevgi ulaştıran mutlu biri olacaksınız. Allah insanları mutluluğa ulaştırmak için her zaman hazırdır. Yeter ki Allahû Tealâ’yı Rab mevkiine oturtun ve O’ndan yardım istesin. O, Allah’tır; bizim sahibimizdir ve her zaman Kendisine müracaatımızı ister. “Acaba bu kulum bir gün Bana ulaşmayı diler mi?” diye hep kalbinize bakar. Dilediniz; artık mutluluğunuz O’nun garantisindedir.
Hepinizin sevgiyle donanarak hem cennet saadetini hem dünya saadetini bütün boyutlarıyla yaşamanızı Efendimizin himmetiyle Yüce Rabbimizden diliyoruz. Allah hepinizden razı olsun. Sizleri çok ama çok seviyoruz, kalbimizden.