MUSİBETLER, ÖĞÜT ALANLAR İÇİN KARANLIKTAN AYDINLIĞA GEÇİŞTİR
Yazının Giriş Tarihi: 31.05.2024 10:35
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.05.2024 10:35
Sevgili kardeşlerim, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki yeniden beraberiz. Sizlere hitap edebilmek, Allah’ın güzelliklerine davet edebilmek bizim için bir büyük mutluluk.
Her imtihan hayra açılan bir kapıdır. Allahû Tealâ, musibetler karşısında ne yapacağınızı göstermek üzere sizlere bir kapı açar. Kötürüm bir çocuğu olan iki anne düşünelim. Biri Allah’a diyor ki: “Yarabbi! Bu belâyı neden Ayşe’ye, Fatma’ya değil de bana verdin?” Diğeri ise şükrediyor ve diyor ki: “Yarabbi! Sen bana bu çocuğu, ona karşı vazifelerimi en güzel şekilde yapayım ve Senin rızanı kazanayım diye, hayır olarak verdin.” Aradaki farkı görebiliyor musunuz? Mukayeseleri, herkes kendi nefsinin dizaynı içerisinde yapar.
Başlangıçta nefsimiz 0 afetlerle dolu, kapkaranlıktır. Bu karanlıklar bizi mutsuz etmek için herşeyi yaparlar. Bu sebeple insanlar, hoşlandıkları olayları hayır, kendilerini üzen olayları şer olarak değerlendirirler. Allah’ın ölçüsüne göre ise; bize derecat kazandıran herşey hayır, bize derecat kaybettiren herşey şerdir:
2/BAKARA-216: Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Olayları değerlendiren insanlardan kalbinde hayır olanları Allah Kendisine seçer. Şûrâ-13’te diyor ki: “Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).” Allah, seçtiği kişilerin, imtihanlar neticesinde Allah’a ulaşmayı dilemelerini temin etmek ister. Musibetlerden ders alanlar; Allah’a yönelenler, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
9/TEVBE-126: Ve onlar, senede bir veya iki kere imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra tövbe etmiyorlar (Allah’a yönelmiyorlar) ve onlar zikir yapmıyorlar (Allah’ın ismini ardarda tekrar etmiyorlar).
Buradaki tövbe Allah’a ulaşmayı dilemenin sonucudur, mürşid önünde yapılan tövbedir. Öyle bir tövbe ki; bunun neticesinde kişi zikir yapacak yani nefsi ıslâh edici amellerde bulunacaktır. Âyet-i kerime ile örtüşen hadîs-i şerifte Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: “Ey insanlar! Ölmezden önce Allah’a tövbe edin. (Musîbet, hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikrederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah’a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki; bol rızka, ilâhi nusrete, ıslâh-ı hâle mazhar olasınız.”
Musibetten öğüt alanlar, Allah’a ulaşmayı dileyip Allah’a giden bir yol tutarlar. Onlar irşad yolu üzerindedir, onlar için mutlak surette bir mürşid vardır:
28/KASAS-47: Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musîbet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resûl gönderseydin böylece biz, Senin âyetlerine tâbî olur ve mü’minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebî-Resûl olarak göndermezdik).
Allah’a ulaşmayı dileyen kişi bir mürşid ihtiyacı hisseder. Hacet namazı ile mürşidini Allah’a sorar. Allah’ın gösterdiği mürşide tâbî olur ve zikre başlar. Zikirle birlikte Allah onun kalbine rahmet, fazl ve salâvât nurlarını ulaştırır, böylece nefsinin karanlıklarını zulmetten nura çıkarır.
2/BAKARA-155: Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden imtihan ederiz. Ve sabredenleri müjdele.
2/BAKARA-156: Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.
2/BAKARA-157: İşte onlar (dünya hayatında Allah’a mutlaka döneceklerinden emin olanlar) ki Rab’lerinden salâvât ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar, onlar hidayete ermiş olanlardır.
İki tür insan vardır. Bir kısmı musibet isabet ettiği zaman “Lânet olsun.” der, öfkelenir ve eski hayatına devam eder. Ama bir kısmı der ki: “Ben Allah içinim.” İşte onlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Bu dilek, Kur’ân’ın ve mutluluğun giriş kapısıdır: “Ey Yüce Allah’ım! Seni çok seviyorum. Bu dünya hayatını yaşarken mutlaka Sana ulaşmak istiyorum. Emanet olan ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, beni de dostlarının arasına kabul et.” “İşte onlar hidayete ermiş olanlardır.” diyor Allahû Tealâ.
Hidayet böyle başlar, Allah’a ulaşmak konusunda kesin bir kararlılıkla. Onları bu karara götüren şey musibetlerdir. Öyleyse her imtihan, karanlıklardan aydınlığa bir geçiştir. Her imtihan, çirkini güzelle değiştirmektir. Bundan murat, Allah’a teslim olmaktır. Evvelâ ruhun teslimi, daha sonra fizik vücudun, nefsin ve iradenin teslimiyle, teslim-i küllîyle Allah’a teslim olup en zirve noktada iki cihan saadetinin sahibi oluruz.
Hepinizin iki cihan saadetine ulaşmanızı Efendimizin himmetiyle Yüce Rabbimizden diliyoruz. Allah razı olsun. Sizleri çok ama çok seviyoruz, kalbimizden.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
DR. ABDULCABBAR BORAN
MUSİBETLER, ÖĞÜT ALANLAR İÇİN KARANLIKTAN AYDINLIĞA GEÇİŞTİR
Sevgili kardeşlerim, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki yeniden beraberiz. Sizlere hitap edebilmek, Allah’ın güzelliklerine davet edebilmek bizim için bir büyük mutluluk.
Her imtihan hayra açılan bir kapıdır. Allahû Tealâ, musibetler karşısında ne yapacağınızı göstermek üzere sizlere bir kapı açar. Kötürüm bir çocuğu olan iki anne düşünelim. Biri Allah’a diyor ki: “Yarabbi! Bu belâyı neden Ayşe’ye, Fatma’ya değil de bana verdin?” Diğeri ise şükrediyor ve diyor ki: “Yarabbi! Sen bana bu çocuğu, ona karşı vazifelerimi en güzel şekilde yapayım ve Senin rızanı kazanayım diye, hayır olarak verdin.” Aradaki farkı görebiliyor musunuz? Mukayeseleri, herkes kendi nefsinin dizaynı içerisinde yapar.
Başlangıçta nefsimiz 0 afetlerle dolu, kapkaranlıktır. Bu karanlıklar bizi mutsuz etmek için herşeyi yaparlar. Bu sebeple insanlar, hoşlandıkları olayları hayır, kendilerini üzen olayları şer olarak değerlendirirler. Allah’ın ölçüsüne göre ise; bize derecat kazandıran herşey hayır, bize derecat kaybettiren herşey şerdir:
2/BAKARA-216: Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Olayları değerlendiren insanlardan kalbinde hayır olanları Allah Kendisine seçer. Şûrâ-13’te diyor ki: “Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).” Allah, seçtiği kişilerin, imtihanlar neticesinde Allah’a ulaşmayı dilemelerini temin etmek ister. Musibetlerden ders alanlar; Allah’a yönelenler, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
9/TEVBE-126: Ve onlar, senede bir veya iki kere imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra tövbe etmiyorlar (Allah’a yönelmiyorlar) ve onlar zikir yapmıyorlar (Allah’ın ismini ardarda tekrar etmiyorlar).
Buradaki tövbe Allah’a ulaşmayı dilemenin sonucudur, mürşid önünde yapılan tövbedir. Öyle bir tövbe ki; bunun neticesinde kişi zikir yapacak yani nefsi ıslâh edici amellerde bulunacaktır. Âyet-i kerime ile örtüşen hadîs-i şerifte Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: “Ey insanlar! Ölmezden önce Allah’a tövbe edin. (Musîbet, hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikrederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah’a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki; bol rızka, ilâhi nusrete, ıslâh-ı hâle mazhar olasınız.”
Musibetten öğüt alanlar, Allah’a ulaşmayı dileyip Allah’a giden bir yol tutarlar. Onlar irşad yolu üzerindedir, onlar için mutlak surette bir mürşid vardır:
28/KASAS-47: Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musîbet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resûl gönderseydin böylece biz, Senin âyetlerine tâbî olur ve mü’minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebî-Resûl olarak göndermezdik).
Allah’a ulaşmayı dileyen kişi bir mürşid ihtiyacı hisseder. Hacet namazı ile mürşidini Allah’a sorar. Allah’ın gösterdiği mürşide tâbî olur ve zikre başlar. Zikirle birlikte Allah onun kalbine rahmet, fazl ve salâvât nurlarını ulaştırır, böylece nefsinin karanlıklarını zulmetten nura çıkarır.
2/BAKARA-155: Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden imtihan ederiz. Ve sabredenleri müjdele.
2/BAKARA-156: Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.
2/BAKARA-157: İşte onlar (dünya hayatında Allah’a mutlaka döneceklerinden emin olanlar) ki Rab’lerinden salâvât ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar, onlar hidayete ermiş olanlardır.
İki tür insan vardır. Bir kısmı musibet isabet ettiği zaman “Lânet olsun.” der, öfkelenir ve eski hayatına devam eder. Ama bir kısmı der ki: “Ben Allah içinim.” İşte onlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Bu dilek, Kur’ân’ın ve mutluluğun giriş kapısıdır: “Ey Yüce Allah’ım! Seni çok seviyorum. Bu dünya hayatını yaşarken mutlaka Sana ulaşmak istiyorum. Emanet olan ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, beni de dostlarının arasına kabul et.” “İşte onlar hidayete ermiş olanlardır.” diyor Allahû Tealâ.
Hidayet böyle başlar, Allah’a ulaşmak konusunda kesin bir kararlılıkla. Onları bu karara götüren şey musibetlerdir. Öyleyse her imtihan, karanlıklardan aydınlığa bir geçiştir. Her imtihan, çirkini güzelle değiştirmektir. Bundan murat, Allah’a teslim olmaktır. Evvelâ ruhun teslimi, daha sonra fizik vücudun, nefsin ve iradenin teslimiyle, teslim-i küllîyle Allah’a teslim olup en zirve noktada iki cihan saadetinin sahibi oluruz.
Hepinizin iki cihan saadetine ulaşmanızı Efendimizin himmetiyle Yüce Rabbimizden diliyoruz. Allah razı olsun. Sizleri çok ama çok seviyoruz, kalbimizden.