Sevgili kardeşlerim, bir maksat için yaratıldınız; mutlu olmak. Allahû Tealâ var ettiği dîni, sizi mutlu kılmak üzere var etmiştir. Allah, sizin şu kâinat içinde en büyük dostunuz. Sizi sevenlerin arasında en çok seven sadece Allah’tır. Ne anneniz, ne babanız ne evlâtlarınız ne etrafınızdaki insanlar, sizi Allah kadar sevemez. Sizi, hepinizi en çok seven Allah’tır. O sevdiği için varsınız. Yaratmayı diledi ve siz dünyaya geldiniz.
Allahû Tealâ’nın insanı yaratış dizaynına baktığımız zaman üç vücuttan müteşekkil bir insan görüyoruz. Topraktan yaratılan bir fizik vücut (Hicr-26), Allahû Tealâ’nın Zat’ından üfürdüğü bir ruh (Secde-9), ve dizayn edilen bir nefs (Şems-7) olmak üzere 3 vücuttan oluşuyoruz. Bugün insanların mutsuz ve huzursuz olmasının arkasında işte bu nefs adı verilen varlık var. Bize ait ama bize düşman. Bu düşmanı ele geçiren bir de dış düşman var, o da iblis. Bütün kavgalar, hastalıklar bu nefsteki afetlerden kaynaklanıyor. Hz Ali’nin deyimiyle ifade edersek: “Ey insanoğlu, derdin var sende, onu bilmiyorsun, dermanın var sende, onu görmüyorsun, bütün kâinat senin içine yerleştirilmiş. Ey insanoğlu, sen kendini alelâde bir varlık mı zannediyorsun?”
Allahû Tealâ’nın bize üfürdüğü ruhun tam zıddı özelliklerle dizayn edilen bir nefsimiz var. İşte bütün derdimiz bu nefstir. Bugüne kadar hem sizin hem tanıdıklarınızın yaşadığı ne kadar kavga varsa, gidin konuşun, göreceksiniz ki; bütün kavgaların, huzursuzlukların arkasında nefsin bu 19 afetinden mutlaka biri, ya da birkaçı vardır. Nedir bu afetler? “Kin ve nefret, küfür, yalan, dedikodu, haset, cehalet, cimrilik, mürailik, kibir ve gurur, zan, kötü alışkanlıklar, vefasızlık, zulüm, sabırsızlık, isyan, hırs ve şehvet, fitne fesat, isyan, nankörlük.”
Peki bu zulmü, huzursuzluğu hayatımızdan nasıl çıkarabiliriz? Peygamber Efendimizin bir adı da tabîb-el kulûb’dur, yani kalplerin doktoru. Demek ki hasta olan ve tedavi edilmesi gereken manevi bir kalbimiz var. İşte Peygamber Efendimiz de hitap ettiği insanlara şöyle buyuruyor: “Siz dalâletteydiniz, hidayete erdirdiklerim müstesna. Dileyin ki size hidayete erdireyim. Hepiniz Allah’a muhtaçsınız, ni’metlendirdiklerim müstesna. Dileyin ki sizi ni’metlendireyim. Ey insanoğlu’ Ben zulmü kendime haram kıldım. Size de haram kılıyorum. Öyleyse birbirinize zulmetmeyin. (Kaynak: Müslim- Riyadussalihîn. S.137)
Peygamber Efendimizin, 23 sene boyunca yetiştirdiği, sahâbe standartlarına ulaştırdığı o birbirinin can düşmanı olan insanlar, birbirinin can dostu oldular. Neyle oldular? Kur’ân’daki hidayetle. Kur’ân-ı Kerim’in hedefi hidayettir. Mutluluğa ulaşmanın odak noktasında hidayet vardır. Hidayetsiz hiç kimsenin mutluluğa ulaşması mümkün değildir. Mutluluğa ulaşmanın yolu kesinlikle dini yaşamaktan geçer. Dîni yaşamadan, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmadan mutluluğa ulaşmamız mümkün değildir. Mutluluğu, saadeti oluşturan şey, Allah’ın mutluluk konusundaki yardımını alabilmektir. Yardım yoksa, Allah size mutluluğunuz konusunda yardım etmiyorsa mutlu olamazsınız. Unutmayın ki yardım, sadece o yardımı isteyenlere gelir.
Evvelâ bir sualimiz var; mutlu olmak istiyor musunuz? Allah’tan mutluluk yardımını isteyenler, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Mutluluk eşittir hidayet. Hidayet ruhun bu dünya hayatında Allah’a ulaşmasıdır. Hidayetin her safhası, sizi daha üst bir mutluluğa taşıyan merdivenin basamaklarıdır. Evvelâ olayları yaşarsınız, sonra olayları değerlendirirsiniz ve bu değerlendirme sonucunda Allah’a ulaşmayı dilerseniz mutluluğa namzetsiniz. Dilemezseniz, ebediyyen mutluluğu yaşayamazsınız. Çünkü bu dilek yoksa hidayete adım atılamaz. Mutlu olmak istiyorsanız bunun da bir bedeli var; mutluluğu dilemek. Mutluluk yolculuğu başlasın derseniz, sizin bir dileğinize bağlı. O dilek Allah’a ulaşmayı dilemektir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o, mutluluğu yaşamak için ilk adımı atmıştır. Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye mutlaka bütün kapıları açar. Ne yapar? Diyelim ki; siz namaz kılmayı sevmiyorsunuz, size mutlaka namazı sevdirir. Oruç tutunca fena halde acıkıyorsunuz. Hele hele sigara tiryakisiyseniz, oruç tuttuğunuzda yanınıza kimse yaklaşamıyor, sinirli, asabi bir insan oluyorsunuz. Allahû Tealâ, o konudaki hastalığınızı ortadan kaldırır. Namaz kılmayı zekât vermeyi sevmiyorsanız, namazı zekâtı size sevdirir. Zikir yapmayı sevmiyorsanız, Allah size zikri sevdirir. Probleminiz ne olursa olsun, Allah yardımını gönderir. Neden? Çünkü söz vermiş Allahû Tealâ. diyor ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben, onu mutlaka Kendime ulaştırırım. (Şûrâ Suresi 13. âyet-i kerime)”
Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye Allah mutlaka mürşid sevgisi verir. Hacet namazı ile mürşidini Allah’tan soran bu kişi, tâbiiyetini gerçekleştirir ve mürşidinden aldığı zikir dersiyle nefs tezkiyesi başlar. Nefs tezkiyesi boyunca artan zikriniz, mutluluğun bütün boyutlarıyla içinizi dışınızı kapladığı bir dizaynı oluşturur. Nefsin 7 kademede aklanma sürecine bakalım:
1- Nefs-i Emmare: İnsanın nefsinden emir alması demektir. Bu kademede 15 bin zikir ile kalpte %7 nur birikir. Kalpteki öfke, kin, haset, intikam gibi negatif faktörler azalmaya, yerine Allah’ın sevgisi yerleşmeye başlar.
2. Nefs-i Levvame: %14 nur birikimi ile kişi artık nefsi tanımaya başlar ve onun doyumsuzluğunu, arzularını kınar hale gelir.
3- Nefs-i Mülhime: %21 nur oranı ile Allah’tan ilham almaya başlanır.
4- Nefs-i Mutmainne: %28 nur oranı ile kişi Allah'ın onun için uygun gördüğü her şey ile tatmin olur.
5- Nefs-i Radiye: %35 nur oranıyla nefs rıza makamına ulaşır. Hayrı ve şerri ayırt eder. Başına gelen olaylarda Rabbinin oynadığı rolü iyi değerlendirir ve tevekkül eder.
6- Nefs-i Mardiyye: %42 nur birikimiyle Allah’ın rızası kazanılır.
7- Nefs-i Tezkiye: %51 nur oranıyla nurlar afetlere baskın çıkar. Burası, 7. gök katının da kapısının açıldığı, ruhun Allah’a ulaştığı noktadır.
Nefsini tezkiye eden bir insan, ruhunu Allah’a ulaştıracak ve Allah’ın ermiş evliyası olacaktır. Nefsimizin kalbi, mutluluğun ölçüsüdür.
91/ŞEMS-9: Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
Öyleyse her şeyin bir sağlaması vardır. Dînin sağlaması ise mutluluktur. Hidayet varsa mutluluk da vardır. Mutluluğu yaşamak için hidayeti bilmemiz ve hayatımıza tatbik etmemiz gerekiyor. İnsanın mutluluğu Allah’a kul olmasından, Allah’a dost olmasından geçiyor. Dünya mutluluğunu mu istiyorsunuz? Allah’a yakın olacaksınız. Cennet mutluluğunu istiyorsunuz? Allah’a yakın olacaksınız. Zor bir şey mi? Hayır, çok kolay. Ne yapacaksınız? Kalpten Allah’a ulaşmayı dileyeceksiniz. Öyleyse sizi sadece daha mutlu, daha mutlu, en mutlu etmek isteyen Allah’ın, emirlerini yerine getirin. Allaha ulaşmayı dileyin, İslâm’ın 7 safhasını yaşayın ve sonsuz bir mutluluğun sahibi olun.
Allahû Tealâ’nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını dileyerek sözlerimi burada tamamlıyorum.
Allah hepinizden razı olsun.
DR ABDULCABBAR BORAN
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
DR. ABDULCABBAR BORAN
DÎNİN SAĞLAMASI MUTLULUKTUR
Sevgili kardeşlerim, bir maksat için yaratıldınız; mutlu olmak. Allahû Tealâ var ettiği dîni, sizi mutlu kılmak üzere var etmiştir. Allah, sizin şu kâinat içinde en büyük dostunuz. Sizi sevenlerin arasında en çok seven sadece Allah’tır. Ne anneniz, ne babanız ne evlâtlarınız ne etrafınızdaki insanlar, sizi Allah kadar sevemez. Sizi, hepinizi en çok seven Allah’tır. O sevdiği için varsınız. Yaratmayı diledi ve siz dünyaya geldiniz.
Allahû Tealâ’nın insanı yaratış dizaynına baktığımız zaman üç vücuttan müteşekkil bir insan görüyoruz. Topraktan yaratılan bir fizik vücut (Hicr-26), Allahû Tealâ’nın Zat’ından üfürdüğü bir ruh (Secde-9), ve dizayn edilen bir nefs (Şems-7) olmak üzere 3 vücuttan oluşuyoruz. Bugün insanların mutsuz ve huzursuz olmasının arkasında işte bu nefs adı verilen varlık var. Bize ait ama bize düşman. Bu düşmanı ele geçiren bir de dış düşman var, o da iblis. Bütün kavgalar, hastalıklar bu nefsteki afetlerden kaynaklanıyor. Hz Ali’nin deyimiyle ifade edersek: “Ey insanoğlu, derdin var sende, onu bilmiyorsun, dermanın var sende, onu görmüyorsun, bütün kâinat senin içine yerleştirilmiş. Ey insanoğlu, sen kendini alelâde bir varlık mı zannediyorsun?”
Allahû Tealâ’nın bize üfürdüğü ruhun tam zıddı özelliklerle dizayn edilen bir nefsimiz var. İşte bütün derdimiz bu nefstir. Bugüne kadar hem sizin hem tanıdıklarınızın yaşadığı ne kadar kavga varsa, gidin konuşun, göreceksiniz ki; bütün kavgaların, huzursuzlukların arkasında nefsin bu 19 afetinden mutlaka biri, ya da birkaçı vardır. Nedir bu afetler? “Kin ve nefret, küfür, yalan, dedikodu, haset, cehalet, cimrilik, mürailik, kibir ve gurur, zan, kötü alışkanlıklar, vefasızlık, zulüm, sabırsızlık, isyan, hırs ve şehvet, fitne fesat, isyan, nankörlük.”
Peki bu zulmü, huzursuzluğu hayatımızdan nasıl çıkarabiliriz? Peygamber Efendimizin bir adı da tabîb-el kulûb’dur, yani kalplerin doktoru. Demek ki hasta olan ve tedavi edilmesi gereken manevi bir kalbimiz var. İşte Peygamber Efendimiz de hitap ettiği insanlara şöyle buyuruyor: “Siz dalâletteydiniz, hidayete erdirdiklerim müstesna. Dileyin ki size hidayete erdireyim. Hepiniz Allah’a muhtaçsınız, ni’metlendirdiklerim müstesna. Dileyin ki sizi ni’metlendireyim. Ey insanoğlu’ Ben zulmü kendime haram kıldım. Size de haram kılıyorum. Öyleyse birbirinize zulmetmeyin. (Kaynak: Müslim- Riyadussalihîn. S.137)
Peygamber Efendimizin, 23 sene boyunca yetiştirdiği, sahâbe standartlarına ulaştırdığı o birbirinin can düşmanı olan insanlar, birbirinin can dostu oldular. Neyle oldular? Kur’ân’daki hidayetle. Kur’ân-ı Kerim’in hedefi hidayettir. Mutluluğa ulaşmanın odak noktasında hidayet vardır. Hidayetsiz hiç kimsenin mutluluğa ulaşması mümkün değildir. Mutluluğa ulaşmanın yolu kesinlikle dini yaşamaktan geçer. Dîni yaşamadan, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmadan mutluluğa ulaşmamız mümkün değildir. Mutluluğu, saadeti oluşturan şey, Allah’ın mutluluk konusundaki yardımını alabilmektir. Yardım yoksa, Allah size mutluluğunuz konusunda yardım etmiyorsa mutlu olamazsınız. Unutmayın ki yardım, sadece o yardımı isteyenlere gelir.
Evvelâ bir sualimiz var; mutlu olmak istiyor musunuz? Allah’tan mutluluk yardımını isteyenler, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Mutluluk eşittir hidayet. Hidayet ruhun bu dünya hayatında Allah’a ulaşmasıdır. Hidayetin her safhası, sizi daha üst bir mutluluğa taşıyan merdivenin basamaklarıdır. Evvelâ olayları yaşarsınız, sonra olayları değerlendirirsiniz ve bu değerlendirme sonucunda Allah’a ulaşmayı dilerseniz mutluluğa namzetsiniz. Dilemezseniz, ebediyyen mutluluğu yaşayamazsınız. Çünkü bu dilek yoksa hidayete adım atılamaz. Mutlu olmak istiyorsanız bunun da bir bedeli var; mutluluğu dilemek. Mutluluk yolculuğu başlasın derseniz, sizin bir dileğinize bağlı. O dilek Allah’a ulaşmayı dilemektir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o, mutluluğu yaşamak için ilk adımı atmıştır. Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye mutlaka bütün kapıları açar. Ne yapar? Diyelim ki; siz namaz kılmayı sevmiyorsunuz, size mutlaka namazı sevdirir. Oruç tutunca fena halde acıkıyorsunuz. Hele hele sigara tiryakisiyseniz, oruç tuttuğunuzda yanınıza kimse yaklaşamıyor, sinirli, asabi bir insan oluyorsunuz. Allahû Tealâ, o konudaki hastalığınızı ortadan kaldırır. Namaz kılmayı zekât vermeyi sevmiyorsanız, namazı zekâtı size sevdirir. Zikir yapmayı sevmiyorsanız, Allah size zikri sevdirir. Probleminiz ne olursa olsun, Allah yardımını gönderir. Neden? Çünkü söz vermiş Allahû Tealâ. diyor ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben, onu mutlaka Kendime ulaştırırım. (Şûrâ Suresi 13. âyet-i kerime)”
Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye Allah mutlaka mürşid sevgisi verir. Hacet namazı ile mürşidini Allah’tan soran bu kişi, tâbiiyetini gerçekleştirir ve mürşidinden aldığı zikir dersiyle nefs tezkiyesi başlar. Nefs tezkiyesi boyunca artan zikriniz, mutluluğun bütün boyutlarıyla içinizi dışınızı kapladığı bir dizaynı oluşturur. Nefsin 7 kademede aklanma sürecine bakalım:
1- Nefs-i Emmare: İnsanın nefsinden emir alması demektir. Bu kademede 15 bin zikir ile kalpte %7 nur birikir. Kalpteki öfke, kin, haset, intikam gibi negatif faktörler azalmaya, yerine Allah’ın sevgisi yerleşmeye başlar.
2. Nefs-i Levvame: %14 nur birikimi ile kişi artık nefsi tanımaya başlar ve onun doyumsuzluğunu, arzularını kınar hale gelir.
3- Nefs-i Mülhime: %21 nur oranı ile Allah’tan ilham almaya başlanır.
4- Nefs-i Mutmainne: %28 nur oranı ile kişi Allah'ın onun için uygun gördüğü her şey ile tatmin olur.
5- Nefs-i Radiye: %35 nur oranıyla nefs rıza makamına ulaşır. Hayrı ve şerri ayırt eder. Başına gelen olaylarda Rabbinin oynadığı rolü iyi değerlendirir ve tevekkül eder.
6- Nefs-i Mardiyye: %42 nur birikimiyle Allah’ın rızası kazanılır.
7- Nefs-i Tezkiye: %51 nur oranıyla nurlar afetlere baskın çıkar. Burası, 7. gök katının da kapısının açıldığı, ruhun Allah’a ulaştığı noktadır.
Nefsini tezkiye eden bir insan, ruhunu Allah’a ulaştıracak ve Allah’ın ermiş evliyası olacaktır. Nefsimizin kalbi, mutluluğun ölçüsüdür.
91/ŞEMS-9: Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
Öyleyse her şeyin bir sağlaması vardır. Dînin sağlaması ise mutluluktur. Hidayet varsa mutluluk da vardır. Mutluluğu yaşamak için hidayeti bilmemiz ve hayatımıza tatbik etmemiz gerekiyor. İnsanın mutluluğu Allah’a kul olmasından, Allah’a dost olmasından geçiyor. Dünya mutluluğunu mu istiyorsunuz? Allah’a yakın olacaksınız. Cennet mutluluğunu istiyorsunuz? Allah’a yakın olacaksınız. Zor bir şey mi? Hayır, çok kolay. Ne yapacaksınız? Kalpten Allah’a ulaşmayı dileyeceksiniz. Öyleyse sizi sadece daha mutlu, daha mutlu, en mutlu etmek isteyen Allah’ın, emirlerini yerine getirin. Allaha ulaşmayı dileyin, İslâm’ın 7 safhasını yaşayın ve sonsuz bir mutluluğun sahibi olun.
Allahû Tealâ’nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını dileyerek sözlerimi burada tamamlıyorum.
Allah hepinizden razı olsun.
DR ABDULCABBAR BORAN