ALLAH TEVAZU SAHİPLERİNİ SEVER

Yazının Giriş Tarihi: 26.08.2024 14:36
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.08.2024 14:42

Sevgili kardeşlerim, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın güzelliklerinden bahsetmek üzere beraberiz.

Her insanın belli bir seviyesi vardır. Seviyesinin üzerindeki davranışların adı KİBİR; o seviyenin gerekliliğini ifade eden davranışların adı VAKAR; bulunduğu seviyeden daha aşağı seviyeyi temsil eden davranışların adı ise TEVAZUdur. Tasavvuf erbabı için söz konusu olan şey, sadece tevazudur. Vakar sahibi olmak ise Allah katında kendisine görev verilmiş kişiler içindir. Onlar isteseler de istemeseler de bir seviyeyi temsil etmek mecburiyetindedirler, alternatifleri yoktur.

Tevazuyu bir kıssa ile anlatalım. Bursa kadısı Aziz Mahmud Hüdâyî, Üftâde Hazretlerinin talebesi olmak için, üzerinde sırmalı kaftanı ile dergâha doğru yola çıkar. Atının ayakları kayalara saplanınca çaresiz, çamurlara bata çıka yürüyerek Üftâde Dergâhına ulaşır. Yamalı elbiseler içinde bahçeyi çapalayan zâta: “Ben Bursa Kadısı Mahmud’um. Şeyh Üftâde’yi görmek istiyorum. Çabuk geldiğimi haber ver.” der.

Kadının hizmetçi zannettiği Şeyh Üftâde Hazretleri, onu dinledikten sonra şöyle buyurur: “Yazıklar olsun ey Kadı Efendi! Herhâlde yanlış yere geldiniz. Burası yokluk kapısıdır ve biz bu kapının kuluyuz. Hâlbuki sen varlık sahibisin. Bu halde ikimizin bir araya gelmesi mümkün mü? Senin ilmin, malın, mülkün, şanın ve mâmur bir dünyan var. Bizim gibi kulların Allahû Tealâ’dan başka kimsesi yoktur. Atın bile gelmek istemeyip ayakları kayalara saplanmadı mı?” Bu sözler ve yaptığı hata Aziz Mahmud Hüdâyî’ye çok tesir eder. Gözlerinden yaş dökülerek, “Efendim! Herşeyimi mübarek kapınızın eşiğinde terk eyledim. Dileğim, talebeniz olmak ve hizmetinizi görmekle şereflenmektir. Ne emrederseniz yapmaya hazırım.” der.

Bu samimi ifade üzerine Üftâde Hazretleri buyurur ki: “Ey Bursa Kadısı! Kadılığı bırakacak, bu sırmalı kaftanınla Bursa sokaklarında ciğer satacaksın. Her gün de dergâha üç ciğer getireceksin!” Aziz Mahmud Hüdâyî, derhal kadılığı bırakıp sırmalı kaftanı ile bağırarak ciğer satmaya başlar. Onu görenler; “Bursa Kadısı aklını oynatmış, tımarhanelik olmuş.” derler. Ancak o, her türlü alaya katlanır. Her akşam dergâha geldiğinde mürşidi ona: “Bugün ne yaptın? Ciğerleri satabildin mi?” diye sorar, o da başından geçenleri anlatır.

Üftâde Hazretleri, talebesinin nefsini iyice kırmak ve terbiye etmek için bu vazifeyi vermişti. İlminin verdiği gurura rağmen nefsinin istemediği şeyleri yapmakta büyük gayret sarf eden Aziz Mahmud Hüdâyî, kısa zamanda Allah’ın ve mürşidinin en sevdikleri arasına girdi.

Allahû Tealâ’nın karşısında cahil bir insan, her zaman kendinin bir şey olduğunu zanneder. Gurur abidesi gibidir. Vaktiyle Mevlânâ da öyleymiş; Bursa Kadısı Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri gibi. İlmi sebebiyle her tartışmada rakiplerini yendiği için bir gurur abidesi gibi dolaşırmış. Ama sonra ikisi de birer sevgi abidesi olmuşlar, mürşidlerine olan sevgileri ve itaatleri ile kibri ve gururu, tevazu ile değiştirmişler. Edep, bir insanın tevazu sahibi olması halidir. Edep, başka insanlara karşı, özellikle mürşide karşı mutlak saygıyı gerektirir ki; bu da Allah’a karşı kişinin en saygılı davranış biçimini göstermesi halidir.

Gurur ve kibir afeti, karşınızdakine sevgi duymanıza rağmen sizi hep ondan üstün olduğunuzu ispata yöneltir. İnsanlar gururun sahibiyken Allah’a değer vermezler. Mukayese etmek gereğini duymazlar. Ama Allah’a yaklaştıkça kendinizle O’nu mukayese etmek gereğini duyacaksınız. Bir yaratığın, yaratıcısı ile kendisini mukayese etmesi her zaman sıfırla noktalanır. Çünkü 99 esmasının her biri için Allah, mükemmelliği ve tamamiyeti temsil eder. Ve O’na köle olmayı başardığınız zaman kocaman ama kocaman bir sıfır olduğunuzu görürsünüz. O’nun 99 esmasındaki mükemmellik, eksiksizlik ve sizin 99 esmanın her birindeki sıfır oluşunuz; işte Allah’a yakın oluşunuzun en üst noktası orasıdır.

İnsanın bir hiç olduğunu idrak etmesi onu; ruhu, nefsi ve fizik vücuduyla, kendisine ait görünen her şeyin aslında Allah’a ait olduğu idrakine ulaştırır. Ne kadar hiçliğini idrak edebilirse o kadar Allah’ın sevgisini ve takdirini kazanır. Ne zaman size ait olan herşeyi; zamanı, parayı, gücü, aklınızı kendiniz için değil, başkalarının mutluluğu için kullanmaya başlarsanız; işte o zaman siz menfaatlerinizi hiçe sayan bir insansınız. Nefsinizin menfaat adını verdiği “kendine yontma” işlemini sıfırlatmış, kendinizi bu açıdan hiçe saymış olursunuz.

Bütün bu güzelliklerin başlangıç noktası, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Tevazu sahibi insan, Allah’a ulaşmayı dileyen, Allah’ın âyetleri söylendiği zaman onu incelemeye alan ve doğruya ulaşan insandır. Hacet namazı ile mürşidini Allah’tan sorar, Allah’ın öğretisini mürşidinden adım adım öğrenir, hayatına tatbik eder. Böylece her geçen gün önce Allah’a, sonra insanlara adım adım daha sevgili olur.

Artan zikriniz, sizi gururun ve kibrin sıfırlandığı bir noktaya ulaştıracaktır. Başkalarının sizi üstün görecek şeyler düşünmesi veya hiç dikkate almamaları sizin için bir fark oluşturmayacaktır. Öğreneceksiniz ki üstün olmak, Allah’ın katındaki üstünlüktür. Bu ise tevazu ile ulaşılabilecek olan bir noktadır. Siz kendinizden ne kadar vazgeçebilirseniz, Allah’ın sizdeki aşk okyanusunu o kadar büyütmesine sebep olursunuz.

Her birinizin Allah’ın aşk okyanusundaki tevazu sahiplerinden olmanızı Efendimizin himmetiyle Yüce Rabbimizden diliyoruz. Allah hepinizden razı olsun. Sizleri çok ama çok seviyoruz, kalbimizden.

www.ibrahimlive.com

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.