Sevgili kardeşlerim, Allah’a sonsuz hamdeder şükrederiz ki mutluluktan bahsetmek üzere bir aradayız. Allahû Tealâ ister ki bütün insanlar mutluluğu yaşasın; huzursuzluk olmasın, insanlar birbirini sevsin, asla nefret etmesin.
Başlangıçta bütün insanların nefsinin kalbinde 19 tane afet vardır. İnsanlarla kavgamız bu afetlerden kaynaklanır. Nefs her zaman etrafına, herkesten üstün olduğunu ispat etmeye çalışır. Böyle olan her davranışınız, karşınızdaki kişide negatif bir etki oluşturur. Her etki bir tepki ile sonuçlanır. O da sizden üstün olduğunu ispata çalışır. Böylece aranızda ya açık bir anlaşmazlık ya da ortaya konulmayan ama davranışlarda kendisini gösteren bir stres hüküm sürer. Her seferinde taraflardan biri mutlaka kırılacaktır.
Böyle bir durumda Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de vaaz ettiği üç çeşit davranış biçimi vardır: 1- Kısasa kısas. 2- Af. 3- Kötülüğe iyilikle mukabele etmek.
1. Kısasa Kısas: Şeytan nefsin afetlerine 0 tesir eder ve kişi mutlaka karşısındakinden intikam almak ister. Dikkat edin, şeytan ve nefs, hepinizi alaşağı etmek için her an hazırdır. Düşünce platformunuza girip iç sesinizi taklit ederek, doğru olduğunu zannettiğiniz yanlışları size her zaman yaptırabilir. Siz Allah’a bakın! Allah ne diyor? Değerlendirme ölçülerinizi nefsinize göre değil, Allah’a göre tayin etmek mecburiyetindesiniz. Güzel oradadır. Allahû Tealâ, insanlara “kısas” adlı hususu hak olarak tanımıştır ama “Öyle yapın.” demiyor. Câsiye-14’te buyuruyor ki: “Allah’ın cezalandıracağı kavmi bağışlasınlar.”
2- Af: Allah’ın insan ilişkilerinde kazanmamızı istediği davranış biçimi, affetmek ve kötülüğe iyilikle mukabele etmektir. Şûrâ-43’te Allahû Tealâ diyor ki: “Ve elbette kim sabreder ve bağışlarsa muhakkak ki bu, gerçekten azîm (büyük) işlerdendir.”
Kim affederse mükâfatı Allah’a aittir; yani affetmek derecat kazanmaktır. Resûllullah (S.A.V) Efendimiz Ukbe’nin elinden tutuyor ve diyor ki: “Ey Ukbe! Dikkat et, sana dünya ve ahiret ehlinin en üstün ahlâkından haber vereyim mi? Gelmeyene gitmen, vermeyene vermen, sana kötülük edeni affetmendir.” Bir adam Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelerek; “Ey Allah’ın Resûl’ü! Hizmetçiyi (işlediği bir hatadan dolayı) kaç kez affedeyim?” diye sordu. Hz. Peygamber Efendimiz sustu. Ardından adam, “Ey Allah’ın Resûl’ü! Hizmetçiyi kaç kez affedeyim?” diye tekrar sordu. Resûlullah bu sefer şöyle buyurdu: “Her gün yetmiş kere.”
Şeytanın en büyük silahı şudur: “Neden o seni affetmiyor da sen onu affediyorsun? Sen ondan daha mı az değerlisin?” Tam tersine! Şeytanın böyle söylemesi halinde ona diyeceksiniz ki: “Hayır. Ben ondan daha değerli değilim. Ama ben onu affedebildiğime göre ben Allah’a ondan daha yakınım. Öyleyse görevim affetmek olmalı.”
Başkalarının size yaptığı kötülükleri değil, o kötülüklere muhatap olmanızın arkasındaki size ait olan sebepleri incelemek mecburiyetindesiniz. Aynayı kendinize çevirin. “Mademki Allahû Tealâ böyle bir olayı benim başıma getirdi, demek ki benim bundan bir ders almam lâzım.” diye düşünün. Sizi üzecek davranışların arkasında başkaları yok, siz varsınız. Bileşik kaplar kanunu, ne verirseniz onu geri alırsınız. Başkalarını suçlamak ve mutsuzluğun sebebi olarak başkalarını göstermek son derece kolay bir olaydır. Ama biz size kendinizi suçlamanızı öğütlüyoruz. Başkalarını suçladığınız sürece mutsuz olmaktan kendinizi kurtaramazsınız.
Eğer bir kişi size kötü davranmışsa Allahû Tealâ hesabı anında görür. Zulmeden tarafa negatif dereceleri, mazluma aynı miktarda pozitif dereceleri yazar. Ve hiçbirimiz unutmayalım! Bir insanın cennete girebilmesi, kazandığı derecelerin kaybettiği derecelerden fazla olmasıyla mümkündür. Yani affettiğiniz takdirde kazançlı olan siz olursunuz.
Yunus’a dikkatle bakın. Ne diyor Allah’ın velîleri için? “Sövene dilsiz gerek.” Yani Allah’ın velîsi, kendisine hakaret edildiğinde sessiz kalacak ve nefsinin hâkimiyetine müsaade etmeyecektir. “Dövene elsiz gerek.” Evet, elleriniz armut toplamıyorsa siz de ona vurabilirsiniz. Ama vurduğunuz zaman dervişliğin şanına lâyık olan bir işlemi gerçekleştirmiyorsunuz. “Derviş gönülsüz gerek.” Yani derviş, başkalarının sözlerinden kırılan, onlara küsüp hayır ve hasenat davranışlarından vazgeçen bir davranışın sahibi olmamalı. Derviş yani Allah’ın evliyası, nefsinin kibir ve gurur afetini bir kademede yok edebilmiş bir insan olmalı.
Bu ne ile mümkündür: Allah’a ulaşmayı dilemek ile. Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi Allah mürşidine ulaştırır ve kişi mürşidinin verdiği zikir dersine başlar. Zikirle birlikte 7 kademede nefs tezkiyesi gerçekleştiğinde nefsin afetleri %51 oranında azalmış, yerini fazl nurlarına bırakmıştır. Af, nefs tezkiyesi yapanların davranış biçimidir.
3. Kötülüğe Karşı İyilik: Allahû Tealâ Fussilet 34, 35’te diyor ki: “Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur. Ona (kötülüğü iyilikle karşılama hasletine), sabredenlerden ve hazzul azîm (en büyük haz) sahiplerinden başkası ulaştırılmaz.”
Kimdir bu sonsuz hazzın sahipleri? Daimî zikre ulaşıp nefsini ve iradesini de Allah’a teslim edenler. Bizler de Allah’ın ahlâkıyla, Kur’ân ahlâkıyla, Peygamberin ahlâkıyla ahlâklanmak istiyorsak etrafımızdaki insanları cezalandırmak değil, affetmek ve hoşgörü içerisinde kötülüğe karşı hayırla mukabele etmek durumundayız. Bu, daimî mutluluğun gereğidir. Hepinizin bu güzellikleri yaşamasını Efendimizin himmetiyle Yüce Rabbimizden diliyoruz. Allah hepinizden razı olsun. Sizi çok ama çok seviyoruz, kalbimizden…
www.ibrahimlive.com
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
DR. ABDULCABBAR BORAN
AF BARIŞIN ZEKÂTIDIR
Sevgili kardeşlerim, Allah’a sonsuz hamdeder şükrederiz ki mutluluktan bahsetmek üzere bir aradayız. Allahû Tealâ ister ki bütün insanlar mutluluğu yaşasın; huzursuzluk olmasın, insanlar birbirini sevsin, asla nefret etmesin.
Başlangıçta bütün insanların nefsinin kalbinde 19 tane afet vardır. İnsanlarla kavgamız bu afetlerden kaynaklanır. Nefs her zaman etrafına, herkesten üstün olduğunu ispat etmeye çalışır. Böyle olan her davranışınız, karşınızdaki kişide negatif bir etki oluşturur. Her etki bir tepki ile sonuçlanır. O da sizden üstün olduğunu ispata çalışır. Böylece aranızda ya açık bir anlaşmazlık ya da ortaya konulmayan ama davranışlarda kendisini gösteren bir stres hüküm sürer. Her seferinde taraflardan biri mutlaka kırılacaktır.
Böyle bir durumda Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de vaaz ettiği üç çeşit davranış biçimi vardır: 1- Kısasa kısas. 2- Af. 3- Kötülüğe iyilikle mukabele etmek.
1. Kısasa Kısas: Şeytan nefsin afetlerine 0 tesir eder ve kişi mutlaka karşısındakinden intikam almak ister. Dikkat edin, şeytan ve nefs, hepinizi alaşağı etmek için her an hazırdır. Düşünce platformunuza girip iç sesinizi taklit ederek, doğru olduğunu zannettiğiniz yanlışları size her zaman yaptırabilir. Siz Allah’a bakın! Allah ne diyor? Değerlendirme ölçülerinizi nefsinize göre değil, Allah’a göre tayin etmek mecburiyetindesiniz. Güzel oradadır. Allahû Tealâ, insanlara “kısas” adlı hususu hak olarak tanımıştır ama “Öyle yapın.” demiyor. Câsiye-14’te buyuruyor ki: “Allah’ın cezalandıracağı kavmi bağışlasınlar.”
2- Af: Allah’ın insan ilişkilerinde kazanmamızı istediği davranış biçimi, affetmek ve kötülüğe iyilikle mukabele etmektir. Şûrâ-43’te Allahû Tealâ diyor ki: “Ve elbette kim sabreder ve bağışlarsa muhakkak ki bu, gerçekten azîm (büyük) işlerdendir.”
Kim affederse mükâfatı Allah’a aittir; yani affetmek derecat kazanmaktır. Resûllullah (S.A.V) Efendimiz Ukbe’nin elinden tutuyor ve diyor ki: “Ey Ukbe! Dikkat et, sana dünya ve ahiret ehlinin en üstün ahlâkından haber vereyim mi? Gelmeyene gitmen, vermeyene vermen, sana kötülük edeni affetmendir.” Bir adam Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelerek; “Ey Allah’ın Resûl’ü! Hizmetçiyi (işlediği bir hatadan dolayı) kaç kez affedeyim?” diye sordu. Hz. Peygamber Efendimiz sustu. Ardından adam, “Ey Allah’ın Resûl’ü! Hizmetçiyi kaç kez affedeyim?” diye tekrar sordu. Resûlullah bu sefer şöyle buyurdu: “Her gün yetmiş kere.”
Şeytanın en büyük silahı şudur: “Neden o seni affetmiyor da sen onu affediyorsun? Sen ondan daha mı az değerlisin?” Tam tersine! Şeytanın böyle söylemesi halinde ona diyeceksiniz ki: “Hayır. Ben ondan daha değerli değilim. Ama ben onu affedebildiğime göre ben Allah’a ondan daha yakınım. Öyleyse görevim affetmek olmalı.”
Başkalarının size yaptığı kötülükleri değil, o kötülüklere muhatap olmanızın arkasındaki size ait olan sebepleri incelemek mecburiyetindesiniz. Aynayı kendinize çevirin. “Mademki Allahû Tealâ böyle bir olayı benim başıma getirdi, demek ki benim bundan bir ders almam lâzım.” diye düşünün. Sizi üzecek davranışların arkasında başkaları yok, siz varsınız. Bileşik kaplar kanunu, ne verirseniz onu geri alırsınız. Başkalarını suçlamak ve mutsuzluğun sebebi olarak başkalarını göstermek son derece kolay bir olaydır. Ama biz size kendinizi suçlamanızı öğütlüyoruz. Başkalarını suçladığınız sürece mutsuz olmaktan kendinizi kurtaramazsınız.
Eğer bir kişi size kötü davranmışsa Allahû Tealâ hesabı anında görür. Zulmeden tarafa negatif dereceleri, mazluma aynı miktarda pozitif dereceleri yazar. Ve hiçbirimiz unutmayalım! Bir insanın cennete girebilmesi, kazandığı derecelerin kaybettiği derecelerden fazla olmasıyla mümkündür. Yani affettiğiniz takdirde kazançlı olan siz olursunuz.
Yunus’a dikkatle bakın. Ne diyor Allah’ın velîleri için? “Sövene dilsiz gerek.” Yani Allah’ın velîsi, kendisine hakaret edildiğinde sessiz kalacak ve nefsinin hâkimiyetine müsaade etmeyecektir. “Dövene elsiz gerek.” Evet, elleriniz armut toplamıyorsa siz de ona vurabilirsiniz. Ama vurduğunuz zaman dervişliğin şanına lâyık olan bir işlemi gerçekleştirmiyorsunuz. “Derviş gönülsüz gerek.” Yani derviş, başkalarının sözlerinden kırılan, onlara küsüp hayır ve hasenat davranışlarından vazgeçen bir davranışın sahibi olmamalı. Derviş yani Allah’ın evliyası, nefsinin kibir ve gurur afetini bir kademede yok edebilmiş bir insan olmalı.
Bu ne ile mümkündür: Allah’a ulaşmayı dilemek ile. Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi Allah mürşidine ulaştırır ve kişi mürşidinin verdiği zikir dersine başlar. Zikirle birlikte 7 kademede nefs tezkiyesi gerçekleştiğinde nefsin afetleri %51 oranında azalmış, yerini fazl nurlarına bırakmıştır. Af, nefs tezkiyesi yapanların davranış biçimidir.
3. Kötülüğe Karşı İyilik: Allahû Tealâ Fussilet 34, 35’te diyor ki: “Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur. Ona (kötülüğü iyilikle karşılama hasletine), sabredenlerden ve hazzul azîm (en büyük haz) sahiplerinden başkası ulaştırılmaz.”
Kimdir bu sonsuz hazzın sahipleri? Daimî zikre ulaşıp nefsini ve iradesini de Allah’a teslim edenler. Bizler de Allah’ın ahlâkıyla, Kur’ân ahlâkıyla, Peygamberin ahlâkıyla ahlâklanmak istiyorsak etrafımızdaki insanları cezalandırmak değil, affetmek ve hoşgörü içerisinde kötülüğe karşı hayırla mukabele etmek durumundayız. Bu, daimî mutluluğun gereğidir. Hepinizin bu güzellikleri yaşamasını Efendimizin himmetiyle Yüce Rabbimizden diliyoruz. Allah hepinizden razı olsun. Sizi çok ama çok seviyoruz, kalbimizden…
www.ibrahimlive.com